İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise...

16
20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ 31 Ağustos 2019 Cumartesi SAYI: 267 Politik Festivaller umut veriyor

Transcript of İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise...

Page 1: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ

31 Ağustos 2019 Cumartesi

SAYI: 267Politik

Festivallerumutveriyor

Page 2: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

Medya Presse-und Werbeagentur GmbH [email protected]: Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür ReçberlikHans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg

Endonezya’nın Semarang kentinde geçen yıl yaşanan sel felaketinden ölüler de payını aldı. Ramazan ayına denk gelen sel felaketinde mezarlık ziyaretleri zor koşullara rağmen unutulmadı.

FOTOĞRAF: Dhaqi IBROHIM

(...)kimse terk etmez yurdunuyurdu bir köpekbalığının ağzı olmadıkçakimse dönüp sınıra doğru kaçmazbütün şehir onlarla birlikte kaçmıyorsa.

Warsan Shire

FOTO

ĞR

AF:

SED

AT O

RU

Ç

Page 3: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

3

Öğlenin bunaltıcı sıcağı yeni yeni şehriterkederken vardık Kobanê’ye. İkinci ge-lişim. İlki geçen kışın ayazındaydı. “Hun

bi xêr hatin Kobanê” yazısını ilk gördüğümde yaşa-dığım iç titremeyi hatırladım. Huzur, mutluluk vehüzün karışımı duygu karşısında afalladığımı… Anibir refleksle arabayı durdurup belediyenin astığı otabelanın önünde mahçup bir fotoğraf çekildi-ğimi…

Sabahın erken saatinde ilk işim şehitliği ziyaretetmek oldu. Buralarda şehirden şehire gidilinceöyle bir gelenek olduğunu bilmeksizin ilkin orayauğramıştık. Yoğun sis altındaki şehitlikte kasvetinağırlığı üzerimizde, yüzlerce şehidin isimlerini tekerteker okuyarak mistik bir zamanda ilerliyorduk.Sonu yok gibiydi… Tüm şehitlerimizi birer birer zi-yaret ettikten sonra hava da açtı. Şehitliğin tü-münü o zaman görebilmiştim. Ne yapacağınıbilemez hallerimle fotoğraf makinesine sarılmış-tım. Fotoğraf çekiyormuş gibi görünürsem duygu-larımı yansıtmaktan kurtulmuş olurdum! Göğüskafesimin altında boğazımı yırtarcasına bir çığlıkatma isteği vardı oysa.

Acılar hep taze buralardaBu defa güneş batmadan bir adım önce, ertesi

güne bırakmadan vardık şehitliğe. Ön kısmındakigeniş parke taşlı bölümde hastalık nedeniyleşehit düşen, ömrünü Kürt halkının mücadelesine

adamış YPJ komutanlarından devrimci EmgîhanCûdî’nin taziyesi için çadır kuruluyordu. Ertesi güntaziyeler kabul edilecekti. Dilimde “acılar hep tazeburalarda. Bir acı diğerini dövüyor” sözleriyle şe-hitliğe girdim. Kubbesindeki kızıl yıldızlı müze bö-lümünün önünden geçerken kızıl yıldızıselamladım. “Ya sabahın erken saatlerinde ya dagüneş batarken gelinmeli şehitliklere” deyip ken-dimce en uygun saatlerin bunlar olduğuna kararverdim.

Yenilenmiş şehitlikİkinci kez geldiğim şehitlikte ilk göze çarpan;

tüm mezarların iç cephesine cam çerçeve içindeşehitlerin fotoğraflarının yerleştirilmesiydi. Hemde hepsi aynı şekilde. Biri diğerinden ne fazla neeksik. Şehitlerimize yakışır şekilde. İlk gelişimdeyüzlerce mezarın çok azında fotoğraf vardı. Fotoğ-rafların olduğu cepheden ve en uçtan şehitliğebaktığınızda hepsinin ay parçası yüzlerini görebili-yorsunuz. Sicil fotoğraflarının çoğunda gülmüşler.Bazıları ise askeri ciddiyetli çatık kaşlı fotoğraflarçektirmiş. Yine de bakışlarda derinlik, gözlerde pı-rıltı… Hangisine baksam adeta “Bu can, bu halka,bu toprağa feda olacak” deyip fotoğraflarını çek-tirmişler hissi uyandırdı.

Serbest’in reyhanlarıSonra, son aylarda şehit düşmüş ve henüz yapıl-

mamış mezarların bulunduğu bölüme geldik. Birşehidin baş ucunda biri yağ tenekesinde, diğeri iribir naylon kovada reyhanlar vardı. Dokunmamlakokunun etrafa yayılması bir oldu. “Tanrım negüzel reyhanlar ne de güzel koktular” dedim koku-nun mest ediciliğiyle. Az önce bize dahil olan YPG’li

savaşçı, “O reyhanlar heval Serbest’in (Mahsun Har-mancı) ektiği reyhanlar. Arkadaşlar baş ucuna ge-tirmenin en doğrusu olduğunu düşündüler” dedi.Öyle çakılıp kaldım yerime. İçime ince bir sızıoturdu. Sonra mezarın başına konulmuş fotoğraftagözlerinin mavisinde deryaları gördüm. Bir tesadüfdeğilmiş de bir kadermiş çizilen. Tüm bu denk gel-meleri sanki o sağlamış da reyhanlarının büyüdü-ğünü görmek istemiş, reyhanlara dokunulmasınıistemiş ara sıra… Ki baş ucunda olmasının bir an-lamı olsun. Dünyanın en güzel kokularından rey-han! Belki de annesi onu reyhan kokularıylabüyütmüştü, her kokladığında annesi geliyorduaklına kim bilir!

Hiç tanımadığım bu savaşçıya dair bir şeyler yaz-maya o an karar verdim. Aslında bu yazının yazıl-masını, tüm bu yaşanmışlıkların içimdekalmamasını da O sağladı. O’na dair hiçbir şey bil-mediğim bu savaşçı “yaz” dedi bana.

Mezarının başında geçtiğimiz ayın 21’inde(Tem-muz) bir kaza sonucu şehit düştüğünü öğrendim.Kobanê’nin savunmasında ön saflarda yerini aldı-ğını. Kobanêlilerin onu çok sevdiğini…

Mütevazıymış, çoook. Cesur, fedakar, emekçi,inançlı ve mücadelesine bağlı. Sonra sesinin degüzel olduğunu söyledi tanıyanlar. Bir ses kaydıvarmış, onu dinlettiler. Gözlerini gördüm şarkıyıdinlerken, o derya gözlerini…

Artık her Kobanê Şehitliği’ne gittiğimde başucunda oturup bu derya gözlü savaşçıya reyhanla-rının kokusunu göndereceğim. Sözüm olsun!

NOT: YPG Basın İrtibat Merkezi 25 Temmuz tarihliaçıklamasında Ş. Serbest Partîzan’ın (Mahsun Har-mancı) şehit düştüğünü kamuoyuna duyurmuştu.

Bir şehidin başucunda biri yağ tene-kesinde, diğeri iri birnaylon kovada rey-hanlar vardı. Dokun-mamla kokununetrafa yayılması biroldu. “Tanrım ne güzelreyhanlar ne de güzelkoktular” dedim koku-nun mest ediciliğiyle.Az önce bize dahilolan YPG’li savaşçı “Oreyhanları heval Ser-best (Mahsun Har-mancı) ekmişti” dedi.

Baş ucunda reyhan kokusuBircan YILDIZ▼

Page 4: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

Lumiere Kardeşler, büyükyankı uyandıran halkaaçık ilk film gösteriminigerçekleştirdiklerinde yıl

1895’tir. Çok geçmeden kitlelerüzerindeki büyük etkisi fark edilensinema, o günden bugüne hemenhemen dünyadaki tüm devlet veiktidarlar tarafından etkin bir pro-paganda, ajitasyon, manipülasyonaracı olarak kullanılagelmiştir. Sinema sanatı Sov-yetler Birliği’nde devrimi büyütmenin, halka, kitle-lere devrimi anlatıp yaymanın etkin bir aracı olarakkullanılırken, Nazi Almanyası da Nazizm propagan-dası yapmak maksadıyla devlet eliyle çok sayıdafilm ürettirmiş ve büyük salonlarda halka gösteri-mini sağlamıştır. Sinema filminin giderek büyük birticari metaya dönüşmesi ve kültür endüstrisinin enönemli bileşeni haline gelmesi ise Hollywood sine-masının gelişmesi ile gerçekleşmiştir. Hollywood si-neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması iseİkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bualandaki etkisini Hollywood sinemasına terk etmiş-tir. Savaş sonrasında hızla toparlansa da, büyük birsinema endüstrisine, büyük festivallere sahip olsada Avrupa sineması, film ticareti konusunda günü-müz de dahil olmak üzere hep Hollywood sinema-sının gerisindedir.

Dünyada ilk film festivali, 1932’de İtalya’nın Vene-dik kentinde gerçekleştirilmiştir. ABD, İngiltere,Fransa, Almanya ve Rusya’dan çok sayıda sinemacıbu festivale katılır. Venedik’e turist akımını sağla-mak için yapılan bu festival, belki de bugünkü festi-vallerin de hangi motivasyonla yapıldığını anlamakiçin önemli olacaktır. Burada henüz sinemanın ken-disi bir meta değil, turist çekmek yoluyla meta satı-şını arttırmanın bir yoludur. Çok geçmeden festivalyapmanın sinema endüstrisinin gelişimine yaptığıkatkı keşfedilmiş ve başta Avrupa ABD olmak üzeredünyanın bütün ülkelerinde film festivalleri yapıl-maya başlanmıştır. Bu festivaller arasında Cannes,Berlin, Venedik, Locarno, Sundance, Toronto, San Se-bastian gibi öne çıkan film festivalleri dünya si-nema endüstrisine yön veren önemli festivallerdir.

Bu saydığım festivallerden, bağımsız film festivaliolarak çıkmış olanların birkaçı ve bunun dışında ba-ğımsız film festivali olarak gelişen film festivalleri-nin pek çoğunun zaman içerisinde sinemaendüstrisine eklemlendiğini görüyoruz. Elbettebunun temel nedeni olan onları bağımsız film festi-vali yapan niteliklerinden uzaklaşarak ana akım fes-

tivallere benzeşmeleridir.

Rekabet değil, dayanışma…Bağımsız film festivalleri basit bir ge-

rekçeyle ortaya çıkmıştır: Ana akım filmfestivallerinin aksine rekabeti değil da-yanışmayı, yarışmayı değil paylaşmayıesas almalarıdır. Fakat bağımsız film fes-tivalleri kurumsallaştıkça ve markalaş-tıkça ana akım festivallerin ufak tefek

bir takım farklılıklarla bir benzerine dönüşüyorlar.Ana akım film festivalleri de ona öykünen bağım-sız film festivalleri de çoğunlukla ana akım mec-rada üretilmiş filmleri bu festivallere dahil edipödüllendiriyorlar. Küçük bütçelerle kotarılmış,güzel ve özgün bir hikayesi ve sinematografisiolan pek çok film bu festivallere uğrayamıyor bileçoğu zaman. Ve pek tabiidir ki bu festivallerde olu-şan standartlar, bir sonraki sene için tüm yönet-menlere birbirine benzer filmler için sipariş vermişoluyor aslında. Ana akım festivallerin yarattığı enbüyük tahribat özgün hikayeyi ortadan kaldırması-dır. Özgün film ve özgün sinematografi için dünya-nın pek çok ülkesindeki küçük mütevazifestivallere uğramak gerekiyor. Dayanışmayı, or-taklaşmayı ve paylaşmayı esas alan bu festivallerpek çok özgün hikayeyi misafir ediyorlar. Sinema-nın bir sanat olarak devamı da bu festivaller veürettikleri filmleri bu festivallerde gösteren sine-macılar sayesinde mümkün olacaktır.

Türkiye’de İstanbul, Adana ve Antalya, Ankarafilm festivalleri Türkiye’nin en eski ve kurumsallaş-mış festivalleridir. Dünyadaki ana akım film festival-lerinin birer kötü kopyasıdırlar aslında. Tamamenana akım film festivallerinin yarıştıran, rekabet etti-ren ve film üretenleri ana mecraya, merkeze çek-meye çalışan bir konsepte sahiptirler. Kentin, hangipartinin belediye başkanı tarafından yönetildiğinegöre festivalin bir takım özellikleri değişse de esasitibari ile ana akım film festivali yörüngesinde işgörmektedirler. Özellikle 2008 yılına kadar daha zi-yade ulusal sinema endüstrisini geliştirme odaklıilerleyen bu festivaller bu yıldan itibaren uluslarara-sılaşma perspektifi dahilinde festival organizasyon-larını yerel organizatörlerden alarak uluslar arasıorganizasyonculuğa açması, festivallerde yüksekmiktarda ödüllerin dağıtılması, bu ödüller etrafındagüdümlü jüriler eliyle ödüllerin yandaşlara dağıtıl-ması bu festivalleri büsbütün itibar kaybına uğrat-mış ve niteliğini ve az da olsa sahip olduğuözgünlüğü bitirmiştir.

4

Kürt SinemasınaKürt film festivalleri izleğinden bir bakış

İlham BAKIR

◗ Doğu Kürdistan, denilebilir ki Kürt sinemasının bel kemiğini oluşturan, Kürtsinemasına öncülük eden parçadır. Bu parçadaki entellektüel potansiyel vesanata eğilim, sanatın diğer alanlarında olduğu gibi sinemada da hem nite-lik hem de nicelik anlamda önemli gelişmelere öncülük etmiştir.

Page 5: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

Festivallerin özerkliği, özgün kalma-larının en büyük teminatıdır. Büsbü-tün böyle olmasa bile Kürtsinemacıların ortaklaşarak ve dayanı-şarak üretmelerini sağlayacak mekaniz-malar yaratmaması, Kürt sinemasınıntemel üretme sorunları, sinematografisive estetik sorunları üzerinde bir entelek-tüel tartışma ve akademileşmeyi ortayaçıkarmaması, bu festivalleri Kürt sinema-sının gelişimine önemli bir katkı sun-maktan uzak tutmuştur.

Documentarist ve FilmamedSinemanın ticareti konusunda iktidar ile çıkarla-

rını büsbütün ortaklaştıran bu festivaller, iktidarıeleştiren, iktidarın istemediği konuları işleyenfilmlere dolaylı ve direkt sansürler uygulamayabaşladılar. Bu iki konu Gezi ayaklanması ve Kürtsorunu idi. Sansür yoluyla da istenmeyen filmlerlebaş edemeyeceğini gören festival yöneticileriönce en baş ağrıtıcı bölüm olan belgesel filmlerifestivallerden çıkardılar, daha sonra ulusal yarış-mayı tamamen festivalden çıkararak problem ya-ratması mümkün tüm filmleri festivalekatılmaktan alıkoymuş oldular. İstanbul’da Docu-mentarist belgesel film festivali ile Amed’deki Fil-mamed film festivalleri bağımsız karakterlerinikoruyarak filmleri halkla buluşturmaya devameden iki film festivali. Tüm dünyada ve Türkiye’deiktidarın hoşlanmadığı ne kadar konuyu işleyenfilm varsa bu festivalde sansürsüz seyirci ile bulu-şabilme olanağına sahiptir. Bu iki festivalin de-vamlılığının sağlanması özgün, özgür, sinemasalgüzel hikayeleri izleyebilmek için oldukça önemli.

’90’lı yıllar, özellikle Kürdistan’ın kuzeyinde geli-şen Kürt özgürlük mücadelesi ile birlikte Kürt si-nemasının da doğmaya ve gelişmeye başladığıyıllardır. (Yılmaz Güney sinemasını bunun dışındatutmak gerekirse). Bir aydınlama hareketi olarakKürt Özgürlük Hareketi bu alanda da önemli birpotansiyel ve imkan yaratmıştır. O yıllardan buyıla kadar hatırı sayılır derecede film üretilmiş,özellikle belgesel sinema üretiminde önemli birgelişme sağlanmıştır.

Kürdistan’ın güneyinde de doksanlı yıllardanbaşlayarak gelişen koşullar Kürtlerin Irak anaya-sası içerisinde kavuştukları anayasal statü ve dev-letleşme Kürt kültürünün ve beraberinde Kürtsinemasının gelişimi için önemli imkanlar yaratıl-mıştır. Devlet desteği ile onlarca film çekilmiş vepek çok genç sinemacı yetişmiştir. Ancak ideolo-jik, paradigmal entelektüel karekterinin zayıf ol-ması nedeniyle tüm olanaklara rağmen bu yarıdevlet yapısının güçlü bir sinema estetiği ortayaçıkarması mümkün olmamıştır.

Kürt sinemasının bel kemiğiHatırı sayılır filmler üreten Güney Kürdistanlı si-

nemacıların önemli bir bölümü Avrupa diaspora-sında yaşamakta olan ve buralarda sinema eğitimialmış Kürtlerden oluşmaktadır. Batı Kürdistan, si-nema alanında gelişmenin en zayıf olduğu parça-dır. Ancak 2014’den itibaren özerk alanlarıngelişmesi ile birlikte sinema eğitimi ve sinemaüretimi konusunda bir perspektif oluşturulmuş ve

bu bağlamda önemli bir potansiyel oluşturul-maya başlanmıştır. Doğu Kürdistan, denilebilir kiKürt sinemasının bel kemiğini oluşturan, Kürt si-nemasına öncülük eden parçadır. Bu parçadakientellektüel potansiyel ve sanata eğilim sanatındiğer alanlarında olduğu gibi sinemada da hemnitelik hem de nicelik anlamda önemli gelişme-lere öncülük etmiştir. Elbette ki İran sinemasınıngelişkinlik ve yetkinliğinin de İranlı sinemacılarlatemas halinde olan Kürt sinemacılar üzerindeönemli etkisi olmuştur.

Gelişmeye, ürünler vermeye başlayan Kürt sine-ması, kendisini ifade edeceği mecralar aramayabaşladı. Fakat özellikle Kuzey’de Kürt Filmleri dev-letin sansür ve baskısı nedeniyle çok da ifade ede-bilecekleri bir alan bulma şansına sahip değillerdi.Festivaller Kürt filmlerini kabul etmiyorlar, yineKürt filmlerinin gösterileceği sinema salonları bul-mak pek mümkün olmuyordu. Kuzey Kürdistan’dayerel yönetimlerin kazanılması ile birlikte bu an-lamda önemli olanaklar yakalandı. Belediyelerinkazanıldığı bütün Kürt kentlerinde yapılan Kültürsanat festivallerinde sinema filmlerine de yer ayrı-lıyor, dört parça Kürdistan’dan ve Avrupa’danfilmler, Kürt yönetmenleri bu kentlere geliyor, Kürtsinemacılar arasında yakınlaşmalar ve işbirliklerigelişiyordu.

Festival ve film günleriİlk olarak Batman’da belediyenin desteği ile İs-

tanbul’daki Mezopotamya Sinema Kolektifi tara-fından Yılmaz Güney Kürt Kısa film festivalidüzenlendi. Ardından 2011 yılında Amed’de Fil-mamed Belgesel Film festivali düzenlenmeye baş-landı. Peşi sıra Amed, Van ve Mardin’de filmfestivalleri, film günleri yapıldı. Yaklaşık aynı dö-nemlerde Avrupa’nın çeşitli kentlerinde ve GüneyKürdistan’da Duhok, Hewlêr ve Süleymaniye’defilm festivalleri yapılmaya başlandı. Kuzey Kürdis-tan’da 2016 yılında belediyeler kayyım atanmasıile birlikte festivaller aksamaya, kimileri yapılma-maya başlandı. Filmamed Belgesel Film Festivaliiki yıl ara vermesine rağmen belediye desteği ol-madan varlığını sürdürdü ve 2019 yılında 7’incisigerçekleşti.

Güney Kürdistan’da da festivaller bir istikrar ka-zanamazken Duhok Film Festivali bazı yıllar aksa-masına rağmen gelenekselleşerek 2019 yılınavarlığını taşıdı. Avrupa’daki film festivalleri ara-sında da Londra Kürt Filmleri Festivali ile BerlinKürt Filmleri Festivali kurumsallaşarak varlıklarınısürdürmeye ve Kürt sineması için önemli birmecra olmaya devam ediyorlar. Yine Kürt filmleri

özellikle de belgesel filmler ve kısa filmler dün-yada pek çok festivalde gösterilme şansı buluyor,Kürt sinemasının tanınırlığı artıyor. ÖzellikleDAİŞ’e karşı Kürdistanlı kadınların kazandığı zafer,Kürtleri ve Kürt kadın savaşçıları dünya sineması-nın gündemine soktu, bu konularda filmler yapıl-maya ve önemli festivallerde gösterilmeyebaşlandı.

Merkeze çekilen her şey..!Bütün bu festival süreçleri hiç şüphesiz ki işgal

altındaki bir coğrafyanın halkının sineması için ol-dukça önemli imkanlar ortaya çıkarmış, bu sine-manın gelişmesine katkı sunmuştur. Bu festivallergelişimi ve yapılış biçimiyle bir bağımsız film festi-valinin pek çok özelliğini taşımakta, pek çoközgün hikaye ve sinematografiye ev sahipliği yap-maktadırlar. Duhok Film Festivali’ni bunun dışındatutmak gerekiyor. Bu festival aldığı devlet desteği,yapılışı, dağıttığı ödüller, festivalin organize edilişbiçimi, ödül töreni gibi özellikleriyle bir ana akımfestivalin tüm özelliklerini taşımaktadır. Bu özellik-leri itibariyle de Duhok Film Festivali Kürt sinema-cılar arasında en çok rağbet edilen festivalkonumundadır. Bu da bize şunu işaret ediyor kiKürt sinemacılar da ana akım mecralarda film yap-manın ve film göstermenin büyüsü altına girmişbulunuyorlar. Bunun Kürt sinemasının özgün hi-kaye ve sinematografi üzerinde çok olumsuz etki-lerinin olması kaçınılmazdır.

Merkeze çekilen her şeyin, merkeze benzemesive tektipleşmesi diyalektik bir süreç olarak işliyor.Festivallerin bütün desteğinin güney Kürdistan’daolduğu gibi devlet, Kuzey’de ise belediyeler eliylesağlanması bu festivallerin özerkliği ve özgün-lüğü üzerinde olumsuz etkilere sahip bir başkaetken. Festivallerin özerkliği, özgün kalmalarınınen büyük teminatıdır. Büsbütün böyle olmasa bileKürt sinemacıların ortaklaşarak ve dayanışaraküretmelerini sağlayacak mekanizmalar yaratma-ması, Kürt sinemasının temel üretme sorunları, si-nematografisi ve estetik sorunları üzerinde birentelektüel tartışma ve akademileşmeyi ortaya çı-karmaması, bu festivalleri Kürt sinemasının gelişi-mine önemli bir katkı sunmaktan uzak tutmuştur.Bu durum, üretilen filmler üzerinde de olumsuzetkiler yaratmış, filmlerin özellikle İstanbul ve Av-rupa merkezli beğenilerin ölçü alınarak üretilme-sinin yolunu açmıştır. Gelinen aşama itibariyletüm festivallere dair yeni tartışmaların yapılması,eleştirilerin ve önerilerin geliştirilmesi, bağımsız,özgün ve istikrarı olan festivaller inşa edilmesi açı-sından hayati öneme sahiptir.

5

Page 6: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

6

Dünya sineması 125 yıllık serüveni içeri-sinde çok büyük gelişmeler kat ederken,Kürt halkı bu yüzyılı işgal, katliam ve dire-

nişle geçirmiş, ona ait tüm sanatsal çalışmalar dabununla paralel gelişmiştir. Sinema temsil ettiğigüçlü sanatsal yönünün yanında bir toplumungözü, kulağı, belleği ve vicdanı olarak da kabul edi-lir. Kürt halkı açısından bu gerçeklik daha da birönem kazanmaktadır.Yıllardır kendi toprak-larında nice acılar ya-şayan bir halkınsineması da o halkınacılarına, direnişine,umutlarına, kültü-rüne, doğasına, hafı-zasına ve tümden biryaşamına ışık tutar.

Kürt’ünün sinemaile olan imtihanı da diğer birçok sanat dalında ol-duğu gibi çok trajiktir. Mesela, Türkiye’de yıllarcaMalkoçoğlu, Kara Murat, Battal Gazi ve Tarkanfilmlerini evlerimize sokarak, milliyetçi ideoloji la-boratuvarlarında süzülmüş bu filmleri bize ‘tarihfilmi’ diye izlettiler. Bizler evlerimizde, ‘bu büyükTürk kahramanlarının’ gerçek tarihte hiç yaşan-mamış zaferden zafere koşmalarını büyük bir he-yecanla izlerdik. Türk devletinin sinemayı birpropaganda silahı olarak kullanması 2000’lerdensonra da gelişerek devam etti. Kürdistan’ın diğerparçalarında da durum Türkiye’dekinden farksızgelişmedi. Sinema dediğimiz ‘sanatsal çalışma’gerçeklikten ve estetikten bağı kopartılarakKürt’de karşı kullanılan bir propaganda silahı ola-rak tarihte yerini aldı.

Yazımızın konusu Londra Kürt Film Festivali(LKFF) olduğu için Kürt sinemasının yaşadığı so-runlara çok girmeyeceğiz, ancak Kürt sinemasınınhalen çok ciddi anlamda kurumsallaşma sorunuyaşadığını söylemek gerek. Kürt sineması deni-lince sadece film ve yönetmeninden bahsedil-mez, bunun içerisine oyuncusu, ışıkçısı, editörü,senaryo yazarı, prodüktörü ve sponsoru gibi her-kes girer. Bunların yanında diğer en önemli sorun-lardan birisi çekilen filmin kitlelere ulaşmasıdır.Tam da bu noktada Kürt Film Festivallerininönemi ve ihtiyacı ortaya çıkar.

Ve dünyanın ilk Kürt film festivali Londra Kürt Film Festivali de bu ihtiyaçlardan

yola çıkarak Halkevi öncülüğünde bir grup gö-nüllü tarafından 2001 yılında düzenlenir. Odönem kuruluş çalışmalarında yer alan ve 7’incifestivale kadar içinde aktif olarak çalışma yürüten

Mustafa Gündoğdu, o süreçte kendilerini festivalyapmaya iten nedenleri ve ilk festivalin nasıl ger-çekleştiğini şöyle anlatıyor:

‘‘Bizi festival yapmaya iten temel sebeplerdenbir tanesi Kürtlerin yaptığı filmlerin İran sineması,Arap sineması ya da Türk sineması olarak lanseedilip gösterilmesiydi. Kimlik mücadelesi verenbir halk için bu alanda da bir başlangıç yapılmasıgerektiğine inanıyorduk.’’

Kürtlerin Britanya’ya göçü daha çok 1970’lerdeSaddam zulmünden kaçan Güney Kürdistanlılarlabaşlayıp, 1980’lerde Türk devletinin zulmündenkaçan Kuzey Kürdistanlılarla devam ediyor.2000’lerle beraber göç biraz yavaşlasa da Suri-ye’deki savaş, Türk devletinin Kürt halkına dönükyeni savaş konsepti ve DAİŞ çetelerinin saldırıları2014’ten sonra yeni bir göç dalgası başlattı. Bri-tanya’da ne kadar Kürt yaşadığı ile ilgili henüz eli-mizde net bir resmi rakam yok. Bununnedenlerinden birisi de yapılan nüfus sayımla-rında Kürtlerin Türkiyeli, İranlı, Iraklı veya Suriyeliolarak kaydedilmesi. Ancak farklı akademik çalış-maların sonucuna göre Britanya’da 300 bindenfazla Kürt’ün yaşadığı tahmin ediliyor.

Britanya’ya göç eden Kuzey Kürdistanlılar, genel

olarak Türk devletinin asimilasyon politikaların-dan en çok etkilenen iç Anadolu ve yine Maraş veDersim’den gelmektedir. Bir boyutuyla Türk dev-letinin asimilasyon politikalarının sürgünde otoasimilasyon olarak devam etmesi ve bununla be-raber ekonomik döngü içerisinde uzun çalışmasaatlerinden kaynaklı ailelerinin çocuklarına ye-terli zaman ayırmaması kimliklerinden kopmuşyeni kuşaklar yarattı.

Gündoğdu’ya göre bu durumun da Kürt FilmFestivalinin başlamasında bir etken oluşturduğu-dur; ‘‘Festivale başlama nedenlerimizden bir ta-nesi de bu yalnızlaşmış, kendi kimliğindenkopmuş genç kitleye kendi ulusal aidiyetlerini his-settirmeye yardımcı olmaktı. Kürdistan’ın bilmedi-ğimiz ve gitmediğimiz coğrafyalarında yaşananhikayeler, tarihsel olaylar kolaylıkla filmler üzerin-den aktarılabildi, Kürtlerin kendilerine, yaşadıkla-rına, tarihlerine dair bilinci gelişti, ortaklaştı. YineLKFF Kürt toplumuna, halkın var olma mücadele-sinde sanatsal düzeyde katkılar sağladı. Kürt halkı-nın yaşadığı sorunları sinemanın diliyle başkatoplumlara anlatarak mücadelelerine kolaylık sağ-larken yürüttükleri kimlik mücadelesinin daha be-lirgin hale gelmesini sağladı.’’

18 yıldır Kürdistan’ı Londra’ya taşıyan festival

◗ İngiltere’de yalnızlaşmış, kendi kimliğinden kopmuşgenç kitleye ulusal aidiyetlerini hissettirmeye yardımcıolmak amacıyla festival düzenlediklerini aktaran Mus-tafa Gündoğdu, getirilerini ise şöyle özetliyor:

◗ “Kürtlerin kendilerine, yaşadıklarına, tarihlerine dair bi-linci gelişti, ortaklaştı. Halkın var olma mücadelesindesanatsal düzeyde katkılar sağladı. Yürüttükleri kimlikmücadelesinin daha belirgin hale gelmesini sağladı.”

Aladdin SINAYİC

Page 7: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

7

Sinema yoluyla toplumda yaratılan farkındalıkFestivalin mevcut koordinatörlerinden Ferhan

Stêrk ise Kürt Film Festivalinin toplumda farkında-lık yarattığını ifade ediyor; ‘‘Kürtler, film festivalleriaracılığı ile siyasi ve kültürel arenada daha görü-nür olabiliyor. Kürt Film festivalleri sayesinde dias-porada yaşayan Kürtler de kendi kültürelaidiyetlerinde bir farkındalık yaratıyor. LKFF yakla-şık 18 yıldır aralıksız olarak Britanya’nın merkeziLondra’dan Kürt sinemasını tanıtmaya devam edi-yor. LKFF, sadece Kürdistan’ın bilinmeyen hikaye-lerini dünyaya anlatmak ve Kürt halkının yaşadığıhaksızlıkları estetik bir dil ile ifade etmekle yetin-miyor, aynı zamanda Kürt sineması sayesinde ulu-sal bir platform oluşturuyor. Üretilen filmler vebunu izleyicilere ulaştıran organizatörler Kürdis-tan’ın her parçasından bir aidiyeti temsil ediyor vebu Kürt sineması sayesinde bizler de diğer halk-lara ilk defa bir arada olduğumuz ulusal bir pence-reden sesleniyoruz. Yaşadığımız siyasi iklimi gözönünde bulundurursak Kürt sinemasının ulusalkimliklerimize kazandırdığı önemli ölçüde birkatkı olduğunu düşünüyorum.’’

2001’de 20 film, 2013’te 121 film gösterildi2001 yılında yapılan ilk festivalde filmlerin ye-

tersizliğinden kaynaklı hemen hemen festivalebaşvuran tüm filmler programa alınmıştı. Belgesel,Uzun ve kısa metrajlı yaklaşık 20 filmin gösterildiğiilk festivalden sonra her yıl gösterilen film sayısıartarak devam etti. Yaklaşık 20 film ile başlayan ilkfestival, 2011 yılında yapılan 7’inci festivalde 103,2013’te yapılan 8’inci festivalde ise 121 film göste-rilmişti. Tabii bu rakamlar her festival başvuranyüzlerce film içerisinde belgesel, uzun ve kısa met-rajlı filmlerin seçici komiteleri tarafından seçilenve programa alınan en iyi filmler. Bu da 2001-2013yılları arasında Kürt sinemasında yaşanan büyükgelişimi ortaya koyuyor.

Kendi emekçisine adanan 10’uncu festivalNisan 2018’de yapılan ve 9 gün süren 10’uncu

festivalde 10 uzun metraj, 14 belgesel ve 18 kısaolmak üzere toplam 42 film gösterilmişti. 10’uncufestivalin bir diğer özelliği de festivalin 26 Eylül2017’de Rakka’da DAİŞ çetelerinin saldırısı sonucuşehit düşen Mehmet Aksoy’a (Firaz Dağ) adanmışolmasıydı. Yine festival çerçevesinde geçtiğimiz yıl6’ıncısı düzenlenen Yılmaz Güney En İyi Kısa Filmödülünün yanında 1’nci Mehmet Aksoy En İyi Bel-gesel Ödülü verildi. Kendisi de sinemacı olanAksoy, uzun yıllar boyunca Londra Kürt Film Festi-vali gönüllüleri ekibinde yerini almış, 8 ve 9’uncufestivalde de festivalin koordinatörlüğünü yü-rütmüştü.

Nisan 2020’de yapılması planlanan 11’inci festi-valde en iyi kısa film ve en iyi belgesel ödülleri ya-nında Roja Zêrîn adı altında en iyi uzun metrajlıfilm ödülünün de verilmesi amaçlanıyor. Bu üçalanda verilecek ödüllerin Kürt sinemasına katkısıtartışmasız olsa da, 8’inci festival kapsamında ya-pılan ve başarılı bir sonuç alan henüz filmi yapıl-mamış ‘en iyi senaryo ödülünün’ sonrakifestivallerde devam ettirilmemesi büyük bir eksik-lik olmuştur. Bir filmin yapımında en önemli boyutsenaryosu olsa da, Kürt sinemasında her yönet-men kendi yazdığı senaryoyu çekecekmiş gibi birkural oluşmuş. Bu da senaryo yazarlığının yeterlideğeri görmesi önünde engel teşkil etmektedir.

18 yıl boyunca Kürt sinema ‘sektöründe’ birmarka haline gelen Londra Kürt Film Festivali, Kür-distan’ın tüm farklı siyasi görüşlerini ve bunlarıntemsilcilerini aynı çatı altında tutmayı başarmış vesinema yoluyla Kürtlerin birliğine hizmet ederek

Kürdistani bir kimlik yaratmıştır. Farklı parçalardakiKürtlerin birbirlerinin yaşamları ile ilgili bilgi yeter-sizliğinin boyutunu ele aldığımızda festivalin buanlamda da Kürt toplumuna büyük katkısı olduğutartışmasızdır.

18 yıllık deneyim kurumsallaşmadıAvrupa’da sanatın merkezi olarak kabul edilen

Londra’da İran ve Türk toplumları başta olmaküzere hemen hemen tüm halkların film festivallerimevcuttur. Bu festivallerin arkalarında ciddi birdevlet desteği ve büyük şirketlerin sponsorluğuolmasına rağmen Londra Kürt Film Festivali bufestivaller içerisindeki profesyonel konumunuhalen korumaktadır. Yaşadığı tüm finansal sorun-lara rağmen koca bir gönüllü ordusu tarafındanyürütülen LKFF, büyük bütçelerle yapılan bu dev-let destekli birçok festivalden çok daha ileri bir dü-zeydedir.

Festival 2013’te kurumsallaşmasını sağlayıpresmi vakıf statüsü kazanmış olması önemli bir ge-lişme olsa da 18 yıllık tecrübeyi kurumsallaştır-mada yetersiz kalmıştır. 18 yıl boyunca bindenfazla film başvurusu almış ve 10 festival boyuncayüzlerce filmi programına almış, bunların görselle-rini, fragmanlarını, sinopsislerini ve bu filmlerin yö-netmenlerinin özgeçmişlerini toplamıştır. Ancakbu kadar önemli bir arşivi düzenlemede ve bu ar-şive online ulaşmayı sağlamada yetersiz kalmıştır.Bu kadar önemli ve geniş bir arşivi toparlamakkolay iş değildir. Bu 18 yıllık deneyim ve çalışmaiçerisinde dünyanın en önemli ve en geniş ‘KürtFilmleri Arşivi’ yaratılabilirdi. Ancak bu konuda fes-tivalin organize komitesi tarafından ciddi projele-rin tartışıldığı ve bunun üzerine çalışmalarınyürütüldüğünü de biliyoruz.

Londra Kürt Film Festivali’nin 10 günlük filmgösterimi yapmanın çok çok ötesinde Kürt sine-masına yapabileceği katkılar vardır. Bunun ba-şında biraz önce belirttiğimiz dijital arşivinoluşturulması ve Kürt filmlerinin izlenilebileceğibir online platform projesinin hayata geçirilmesihem topluma hem de Kürt sinemasına çok önemlibir katkısı olacaktır. Bununla beraber Kürt sinema-sının yaşadığı sorunların tartışılıp çözümler üretil-mesini sağlayacak platformların oluşmasına daönayak olabilecek pozisyona da sahiptir.

◗ LKFF, 18 yıl boyunca bin-den fazla film başvurusualmış ve 10 festival bo-yunca yüzlerce filmiprogramına almıştır.Ancak bu kadar önemlibir arşivi düzenlemedeyetersiz kalmıştır. 18 yıl-lık deneyim ve çalışmaiçerisinde dünyanın enönemli ve en geniş‘Kürt Filmleri Arşivi’ ya-ratılabilirdi. Bu konudaciddi projelerin varlı-ğını da biliyoruz.

Page 8: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

8

Devrimingözü olansinema

Son yıllarda direniş kültürünün nasıl filizlendi-ğini Rojava’da gördük. Toprağın altındaki to-huma can suyu veren kültürel bir isyana tanık

olduk. Evet, tohum tuttu, filizlendi, şimdi dal budakveriyor. Bu anlamda devrim bir bedendir. Dili, gözü,ruhu olan, sevgisi ve acısı olan bir beden… Ve dev-rimci bedenin en büyük amacı yara iyileştirmektir. Buyüzden bir yaranın kanayıp durmasına isyan etmiştirdevrim... En çok da dayatılan kültür kırımına bir baş-kaldırıdır.

Sanatta Sinema ve Rojava deneyimi!Rojava Devriminin gelişimiyle beraber birçok sanat

dalı gibi sinema da kendini devrimle beraber görü-nür kılmaya çalışıyor. Daha önce Baas rejiminin yasak-larına takılan Kürt sineması, devrimle beraber tekrardiriliyor. 2015 yılının 14 Temmuzu’nda sinemasevergençler ve bazı enternasyonal dostlarıyla toplanıp“Rojava Sinema Komünü” adıyla sinema çalışması yü-rütmeye başlıyorlar. Bu sinemasever gençler arasındasadece Rojavalı gençler yok, Kuzey, Güney ve DoğuKürdistan’dan da genç sinemacılar vardır. Türkiye’de,İran’da ve Irak’ta baskılardan dolayı sinema yapama-yan sinemacıların bazıları Rojava Sinema Komü-nü’nde bir araya gelir. Kesişen yollarının temelinde,baskıya, yasağa isyan var ve özgür sinemacılığa duyu-lan hasret var. Bu bileşim Rojava’nın bütün şehirlerinidolaşıp sinemaseverlere ve halka amaçlarını anlatmış,kendilerine katılan genç sinemacılar ile yola devametmişler. Bu bileşim Rojava’nın Dırbesiyê kentindebulunan Ş. Yekta Herekol kültür akademisinin bünye-sinde sinema bölümü açarak akademik olarak çalış-maya başlar.

Kültür akademisinde o zamana kadar müzik, ti-yatro, folklor, resim bölümleri var ama sinema yok. Businemaseverler belki de hayatlarının en güzel eylem-lerinden birini yapıp akademide sinema bölümü açıp

eğitim görüp kendilerini geliştirmeye başlıyorlar. Gör-dükleri eğitimlerinin konularını böyle belirliyorlar; si-nema tarihi, senaryo yazımı, Kürt sineması, montaj,kamera ve teknik eğitimi ve bunun yanı sıra devrimcisinemacılık ve alternatif sinema üzerine teorik olarakbayağı kafa yoruyorlar. Bir yandan da parklarda, kon-ferans salonlarında, okullarda, tiyatro salonlarında vb.yerlerde seyyar sinemalar kurup halka birçok sosyolo-jik, devrim, kadın içerikli film gösterimleri düzenliyor-lar. Rojava’nın birçok kentinde yaklaşık on beş binçocuğa Charlie Chaplin filmleri izletiyor, savaşın ortayerinde çocukları güldürüyorlar.

Genç sinemacıların cesur eylemleri!Devrim içinde yetişen genç sinemacılar, diğer yan-

dan da devrim filmlerini çekmeyi hedefliyorlar. RojavaSinema Komünü, sinemasever gençlere eğitim im-kanı sağlayıp çekmek istedikleri filmler için her türlüyardımda bulunuyor. Bir yıllık eğitim sonunda, öğren-ciler Komün’de senaryosunu kendisi yazdığı, yönet-menliğini kendisi yaptığı on iki kısa film çekiyor ve bufilmleri nasıl çektiklerini konu alan “on iki artı bir” adlıbir belgesel çekiyorlar. Yine Komün bünyesinde çeki-len ve Kobanê, Şengal, Cezza savaşlarından öykülerbarındıran “Bajarê Wêran Bûyî”, (Yıkık Kent) adında veyönetmenliğini Şero Hindê’nin yaptığı uzun metrajlıbir film, Meksika Ulusal Film Festivali’nde en iyi gençyönetmen ödülüne layık görülüyor. Yine komün ya-pımı dengbêj kültürünü konu alan “Darê bi Tenê” Yal-nız Ağaç adlı bir belgesel oldukça yoğun bir ilgi ilekarşılaşıyor. Böylece Rojava Sinema Komünü’nde çe-kilen ve dünyaya açılan, ödül alan birçok film olmuşoluyor.

Komün’ün bazı filmleri 22 ayrı ülkede gösterime gi-riyor. Özellikle Hollanda, Fransa, İsveç, Almanya, İran,Meksika, Yunanistan, Latin Amerika, Amed, Wan,Duhok ve adını sayamadığımız birçok yerdeki filmfestivallerine ulaşan Rojava Sinema Komünü yapımıbirçok filmler, izleyicilerle buluşup Rojava’da yaşanandevrim gerçekliğini dünyaya taşırmış oluyor. Dünyaya

açılan Rojava sineması, kendi halkını da unutmayıpbütün filmlerini ücretsiz bir şekilde bütün Rojavahalklarına izletip toplumun da eleştiri ve değerlendir-mesini alarak güçleniyor. Rojava Sinema Komünüdünyada tanındıkça Slavoj Zizek gibi tanınan değerlibirçok insandan da destek mesaj ve mektupları alıyor.Birçok sinema eleştirmen ve yönetmeni tarafından zi-yaret edilip karşılıklı maddi ve manevi destekler almaşerefine de nail oluyorlar. Evet, Rojava da sinemanınöyküsü çok kısa ama çok dolu dolu ve cesurca…

Toplumsal ve devrimci sinema!Rojava Devrim deneyimi içinde sinema da yeni

bir nefes aldı. Böylece yüzlerce genç son yıllarda bukonuda yetkinleşip projelerini sunmaya ve filmçekmeye başladı. Rojava halkı artık kendi sinema-sıyla tanışmaya başladı. Öyle ki artık sokaklarda filmçeken ekiplere herkes kendi çapında yardımcı olu-yor. Evinde çay yapıp sokaktaki sinema ekibine çayve çörek ikram eden annelere, set ortamına rahatlıksağlamak için dükkânını kapatan esnafa, motivas-yonu bozmamak için yolunu değiştiren şoföre, hertürlü yardımdan çekinmeyen belediye çalışanlarınave bütün komünlerin desteğine kadar toplumsalbir çaba sözkonusu…

Rojava’da sinemanın gerekli olduğuna ve top-lumsal bir çaba gerektirdiğine artık herkes inanmış.Rojava da güzel olan diğer bir yan da sinema so-kaklarda yapılıyor. Halkın içinde. Halktan kopuk set-ler ve salonlara kapatılmış bir sinema yokburalarda. Bu yüzden olacak ki halk sinemaya sahipçıkıyor. Kendinden kopuk görmüyor. Gidip bir ka-pıyı çalıp bir anneye, “bizim senin gibi bir oyuncuyaihtiyacımız var, bizimle film çalışmasına gelir misin”diye sorup hemen oyuncu bulabiliyorsunuz bura-larda. “Ben oyuncuyum, bana oyunculuk için paraverilmeli” gibi bir muhabbet yok buralarda. Settepatron yok, bağırıp çağıran agresif bir yapımcı yok,kompleksli oyuncu yok, para üzerinden yapılan birhesap yok…

Medya DOZ▼

● Türkiye, İran ve Irak’ta baskılardan dolayı sinema yapamayan sine-macıların Rojava Sinema Komünü’nde kesişen yollarının temelindebaskıya, yasağa isyan var ve özgür sinemacılığa duyulan hasret var.

◗ Son yıllarda sinema akademi-sinde eğitim gören öğrenciler tara-

fından otuzdan fazla film çekildi. Dev-rimci bir paradigması olan birçok

sinemacının ilgi odağı olan Rojava, şimdi-lerde yapılan ortak sinema çalışmalarıylazenginlik kazanıyor. Komün’ün bundan

sonraki hedefi, daha profesyonel çalış-malara imza atmak ve daha ev-

rensel ölçülerle çalışmak.

Page 9: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

9

Kolektif emek, demokratik bir ilişki, sanatsal birçaba var. Çok sade, mütevazı, para ve çıkar ilişkisinebulaşmamış küçük bir ekip ile dünyanın en güzelfilmi çekilebilir buralarda… Dikkat ettiyseniz hep bu-ralarda olmayanları yazıyorum, niye? Çünkü zaten Ro-java’da sinema anlayışı, var olan yanlışa bir karşıçıkıştır. Sinema sektörü deyince herkesin aklına paragelir, oysa sinema bir toplumun gözüdür ve göz mad-deyi değil manayı görmelidir, çünkü madde zaten gö-rünür olandır, önemli olan görünmez olan manayıgörünür kılmaktır.

Rojava’da sinema, halkçı, toplumcu ve komünal ol-manın yanı sıra enternasyonal bir çizgiye de sahiptir.Bu anlamda Rojava şimdiye kadar hiçbir ülkenin, si-nemacısına kapısını kapatmamıştır. Tersine her halkve kültürden yüzlerce sinemacı gelip Rojava’da ay-larca süren film ve belgesel çalışması yürüttüler.Bütün ağır savaş koşullarında bile bu film ekipleriningüvenliğini sağlamak ve her konuda yardımcı olmakkendi başına büyük bir fedakarlık gerektiriyor. Bu fe-dakarlığın yapılma sebebi ise Rojava Devriminin sa-dece Rojava halklarının devrimi değil, bütün dünyahalklarının devrimi olduğuna inanılıyor olmasıdır.Diğer bir sebep ise dünyanın Rojava Devrimini tanı-ması istemidir. Yine sinema dalında karşılıklı tecrübepaylaşımı açısından da diğer sinemacılar ile çalışmaktercih edilen bir paylaşım biçimidir. Dışardan gelen si-nemacıların birçok ezberi Rojava’da bozuluyor. Örne-ğin, set deyince birçok sinemacının aklına stresgeliyor ama burada relaks olmayı öğrenmek zorundakalıyorlar. Çünkü Rojava’da sinemayı doğuran şeystres değil devrimci coşku ve toplumsallıktır.

Rojava film festival geleneği!Değerlendirilmesi gereken bir diğer konu da Ro-

java film festivali ve içeriğidir. 2016 yılından beri 1960yılında Amudê Sineması’nın Baas rejimi tarafındanyakılma ve 283 Kürt çocuğun yanarak can vermesiylesonuçlanan 13 Kasım tarihi, Rojava’da film festivalininbaşladığı tarih olarak belirlenmiş, her yıl bu tarihteRojava’da film festivali, yakılan bu çocukların anısınadüzenlenir. Şimdiye kadar Rojava’da 3 film festivaliyapıldı. Bu festivallerden ikisi Rojava Film Festivaliolarak düzenlendi, geçen sene de festival sadece Ko-banê’yi mekan olarak seçip Kobanê’ye atfedilerek dü-zenlendi. Ve böylece film festivali bir gelenek halinegeldi. Bu yılın 13 Kasımında yine yeni bir Rojava FilmFestivali düzenlenecek. Tabii ki bu festivallerin dediğer festivallerden çok ciddi farkı var. Her şeydenönce bu festivallerde filmler birbiriyle yarıştırılmıyor,herkesin kendi rengi ve kültürünü yansıtabilmesi içinbir pencere aralanıyor. Ya da film gösterimleri içinbilet satılmıyor, kolektif sanatsal bir etkinlik olarak dü-

zenleniyor. Hem dünyadan Rojava halklarına bir kül-türel akış sağlanıyor hem de dünya, Rojava Devri-miyle tanışıyor. Kısacası bu festivaller tanınmışkişilerin filmlerinin reklamını yapmıyor, kendini ifadeetmek isteyen herkesi sahnesine davet ediyor.

Rojava’da sadece film festivalleri değil, yılın çeşitligünlerinde düzenlenen film günlerinin gösterimindede alternatif sinema ya da halklar ve devrimler ko-nulu filmler tercih ediliyor. Maksat Rojava’nın Kobanêkentindeki bir insanın Arjantin’deki bir insanı filmaracılığı ile anlaması ya da Qamişlo’daki bir gencin Vi-etnam savaşçısının hislerini hissedebilmesidir ve aynızamanda kendi acı ve sevincini film aracılığıyla dün-yaya yansıtmasıdır. Yani Rojava’da yapılan film festi-vallerinde şan şöhret sahiplerinin şatafatlıelbiseleriyle kırmızı halılarda yürümesi söz konusudeğildir ve bu elit yaklaşım eleştiriye tabi tutulduğuiçin festival halk ile yapılır ve halklar için yapılır. Maddibir çıkar gözetilmez, manevi bir paylaşım söz konusu-dur. Şimdiye kadar dünyanın birçok yerinden RojavaFilm Festivallerine çeşitli konularda filmler gönderildi.

2016 yılından beri her yıl düzenlenen film festival-lerine ilk yıl 70 film, ikinci yıl 100 film, üçüncü yıl 400film gönderildi. Bu yıl düzenlenecek film festivali içinde film alma etkinliği başlamış bulunuyor. Her yıl faz-lalaşarak gelen filmler Rojava Sinema Komünününhazırlık komitesi tarafından seçilip gösterimi yapılı-yor. Yine Rojava’da çekilen birçok film dünyanın deği-şik festivallerinde gösterilip ödül alabiliyor. Dünyanındeğişik sinema okulları, bazı üniversiteler ve bilinenbirçok festival, Rojava Sinema Komünü ile ilişkideolup karşılıklı destek ve yardımlaşma ilişkisini geliştir-miş bulunuyor.

Devrim sinemasını evrenselleştirme hedefi!Rojava’da son yıllarda Sinema Akademisinde eğitim

gören öğrenciler tarafından otuzdan fazla film çekildi.Bu öğrenciler, gördükleri eğitim sonrası pratik olaraksahaya inip kısa film, belgesel, orta ve uzun metrajlıfilmler çekiyorlar. Yine Komün bünyesinde çekilenbazı filmler, bazı film şirketleriyle ortak yapım olarakortaya çıktı. Özellikle İspanya ve İtalya da bulunan bir-çok yönetmen ve yapımcı ile ortak sinema çalışmasıyürütüldü. Sol görüşlü, devrimci bir paradigması olanve sosyalist birçok sinemacının ilgi odağı olan Rojava,şimdilerde yapılan ortak sinema çalışmalarıyla zen-ginlik kazanıyor. Rojava Sinema Komünü’nün bundansonraki hedefi, daha profesyonel çalışmalara imzaatmak ve daha evrensel ölçülerle çalışmaktır. RojavaSinema Komünü üyelerinin şu anda onlarca projesi dehenüz yapım sürecinde bulunuyor. Bu çalışmalariçinde belki de dünyada ilk olan ve Rojava da kurulankadın köyü Jinwar’ı konu alan bir belgesel de var. Yine

merakla beklenen birçok film çalışması da post pro-düksiyon aşamasında bulunuyor. Elbette ki bu çalış-maların Kürdistan da yürütülmesi büyük anlamlartaşıyor ve devrimci sinema gelişiminde özel bir yeresahip.

Rojava Sinema Komünü şimdiki duruşu ile hemözeleştiri yapıyor hem de alternatif sinemanın eleştiri-sini sunuyor. Daha yürünmesi gereken çok yol var,bütün eksikliklerine rağmen yürümek, her zaman dur-maktan daha değerlidir. Yeni kuşağın gözünden, ka-merasından devrimi görmek, Kürdistanî değerleriizlemek elbette ki güzel ve kadirşinastır. Rojava Si-nema Komünü’nün değerli diğer bir yaklaşımı daşudur. Dışardan uzman ve bilirkişiler gelip bizi eğitsin,bize film çekmenin ayrıntılarını öğretsin demediler.Biz bu ülkenin çocuklarıyız, bu ülkede olan her şeydensorumluyuz, gerektiğinde savaşmak zorunda kalırız,gerektiğinde film çekme çabasına gireriz, kendi eme-ğimizle gelişmeliyiz ve devrimin gözü olmalıyız yakla-şımını esas aldılar. Yani ne yaptılarsa kendi öz irade veöz bilinçleriyle yaptılar. Gerekli gördüler, inandılar, ça-baladılar ve başardılar. Bu yüzden bu gençlerle gururduyulmalıdır.

Sanat toplumun varlığını anlamlandırmak, onu ço-ğaltmak ve yaşatmak için yapılır, eğer amaç bu ise, ozaman bütün tarihte yol alma cesareti gösterip,bütün toplumlar ile buluşmayı hedeflemelidir. Ve sa-nırım Rojava Sinema Komünü, böyle bir anlayış ilehareket ediyor, ilişkileniyor ve üretiyor. Bu anlamdasanatçının görevi; toplumsal değerlerine, tarihi ger-çekliğine bağlı kalarak, toplumuna yeni ufuklar aç-maktır. Özellikle kültürel özellikleriyle var olmayıbaşarmış bir toplumun mensubu olmamız, bize bukonuda tükenmeyecek, tüketilmeyecek yeni sanatsalalanlar sunmaktadır. Orjin değerlerine bağlı kalarakevrenselleşmek, toplumun yürüttüğü mücadeleyi deevrenselleştirir. Melezleşmek, mültecileşmek, sanatıtoplum dışında aramak, sanatçıyı da onun toplumsaldeğerlerini de evrenselleştirmeye yetmez. Evrensel-likten kasıt; “Kürdistani olan evrenseldir” ilkesinegöre yaşamak ve toplumsallığımızı tüm insanlıklapaylaşmaktır. Sanatsal anlatıcı ve taşıyıcı olan öncü-ler, demokratik ulus gerçekliğinde, toplumun özgür-lük sahasında sınırsız işler ve yaratımlarla karşıkarşıyadırlar. Sinema da bu işlerden sadece bir tane-sidir. Ve bilinmelidir ki doğruluk, iyilik ve güzellik top-lumun vazgeçilmezleridir, eğer kültürel anlatıcı vesanat taşıyıcısı bu ahlaki değerlere sadık ise herzaman toplumun baş tacıdır.

Halktan kopuk setler vesalonlara kapatılmış birsinema yok buralarda.Bu yüzden olacak kihalk sinemaya sahip çı-kıyor. Gidip bir kapıyıçalıp bir anneye, “bizimsenin gibi bir oyuncuyaihtiyacımız var, bizimlefilm çalışmasına gelirmisin” diye soruphemen oyuncu bulabi-liyorsunuz buralarda.

Page 10: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

10

İyisiyle kötüsüyle bugün Kürt sine-ması var ve Kürtler de artık diğerulus ve toplumlar gibi sinemayla

uğraşıyor. Bugüne kadar bu anlamdabirçok değerli eser de ortaya çıktı. Kürtsinemasında yüzlerce kısa ve uzun met-rajlı filmi ve belgeseli sayabiliriz. Zayıflıkve yetersizliğiyle de olsa üzerine konu-şulup tartışılabilecek bir sinema var.Ama bu tartışmaları nerede ve nasıl ya-pacağız? Bu filmleri nerede ve nasıl sey-redeceğiz? Elbette bu filmleri izleyebilmek veüzerinde tartışma yürütebilmek için çeşitli alanlara ih-tiyaç var. Denilebilir ki bu alanlardan en önemlisi filmfestivalleridir. Film festivalleri, sinemacılar için büyükbir imkandır. Özellikle Kürt sinemacılar için olmazsaolmazdır. Filmleri tanımak ve takip etmek, sinemanıngeldiği düzeyi görmek ve değerlendirmek açısındandeğerli bir imkandır. Fakat film festivallerimizde bu nekadar gerçekleşiyor? Tartışma veya buluşma çabasıne kadar var? Kısacası festivallerin düzenlenmesin-deki amaç nedir? Bana göre Kürtlerin düzenlediği fes-tivaller açısından bu sorular önemlidir vecevaplanması gerekiyor.

En uygun zemini festivallerdirYukarıda belirttiğimiz gibi, sinemanın gelişimi açı-

sından festivallerin yapılması ve filmlere imkan sunul-ması önemlidir. Zaten Kürt filmleri sadece bufestivallerde gösterilebiliyor, başka gösterilecek yerde yok zira! Fakat bu festivaller hangi amaçlarla ger-çekleşiyor? Eğer amaç sadece film yapma ve gös-terme amaçlıysa -ki bu da çok önemli- maalesefyeterli değildir. Bu festivallerde sinemacılar ne kadarbir araya geliyor, ne kadar panel, forum, diyalog ger-çekleşiyor? Festivallerde gerçekleştirilen eylemsellik-lerin ne kadarı Kürtçedir? Kürt sinemasının durumunailişkin sempozyum ve konferans tartışmaları ne kadaryapılıyor? Bu anlamda bir çaba var mı, yok mu? Birfestival sadece film gösterimleri temelinde kendiniörgütlüyorsa, kuşkusuz eksiktir. Pozisyonunu genişlet-mesi gerekir ki Kürt sinemasının durumu daha iyianaliz edilebilsin ve derinleşsin. Bunları neden önem-siyorum? Maalesef Kürdistan’ın parçalanması sebe-biyle Kürdistan sineması da parça parça! Bu sadecefiziksel olarak değil, aynı zamanda düşünce, dil, biçimve özde de parça parçadır ve biraz da karışıktır. El-bette her parça özgün bir renk ve tarzdır, fakat biz

ortak bazı şeyler yaratabiliriz ve Kürt-çenin nefes alabileceği bir sinema diliüzerinde durabiliriz. Bu parçalılık yada karışıklığın ortadan kalkması içinde böyle bir çabaya ihtiyaç var. Butartışmaların yapılabilmesinin enuygun zemini festivallerdir. Bundandolayı bu bakışla bakabilmeli vebuna göre festivallerimize biçim ver-meliyiz. Yoksa festival oldu, filmlergösterildi, herkes kendini tanıttı,

sonra dağılıp evine ya da kendi parçasına gitti; bu şe-kilde bir sona ulaşılmaz ve Kürt sineması da gelişmez.

Sinema için duyarlı olunmalı ve daha sağlam birtemel hazırlanmalı, aksi takdirde geçici bir şeyolur; gerçekleşir, biter ve unutulur gider. Banagöre her festival bitiminde kendimize sorular yö-neltmeliyiz. Acaba bu festival Kürt sinemasına nekattı, biz Kürtlerin bilincinde ne yarattı? Bir si-nema kültürü yarattı mı yoksa..? Bu soruların ce-vapları olmalı. Eğer amaç sadece gerçekleştirmekve kendini övmekse, şüphesiz bu en kolayı olur.Kesinlikle bu bakıştan uzak durmalıyız.

Ekmek su kadar gereklidirDört parça Kürdistan’da ve aynı zamanda diaspo-

rada uzun yıllardır düzenlenen festivaller var. Ba-kur’da FilmAmed, Yılmaz Güney, Axtamara, Başûr’daDuhok, Silêmanî festivalleri… Diasporada ise Frank-furt, Berlin, Hamburg, Londra ve Paris. Kürt sinemasıaçısından bu festivaller önemlidir ve her bakımdandestek ve güç verilmelidir. Bu festivallerin varlığı Kürtsineması için iyidir ve her koşul altında düzenlenmeside gerekir. Kürtlerin yaptığı filmlerin gişe veya özel-likle salon filmleri olmadığı malumun ilamı. Çoğunlu-ğunun festivaller dışında gösterimi yapılacak bir yeride yok. Bundan dolayı bu festivaller, Kürt sinemasıiçin ekmek su kadar gereklidir. Ancak önemli birhusus da festivallerin ne kadar birbirinden haberdarolduğu ve birbirlerinin çalışmalarını ne kadar takip et-tiğidir. Kürt sineması için ne kadar bir araya geliyor vene kadar umursuyorlar? Güçlü bir birlik ve örgütlülükoluşmasına dönük bir çabaları var mı? Bu festivalleriçin sorularımız uzadıkça uzar.

Festivaller arasındaki ilişki nasıl olmalı?Bana göre organize edilen festivallerdeki en önemli

sorun ilişki olmamasıdır. Asıl amaç Kürt sinemasının

geliştirilmesi ise her şeyden önce festivaller arasındabu ilişki oturtulmalı ki yeni gelişmelerden haberdarolunabilsin, birbirinden fayda sağlanabilsin ve birbi-rine güç katabilsinler. Ama amiyane tabirle herkeskendi festivalinin peşine düşüyor ve bu da kopukluğugetiriyor. Bence herhangi bir Kürt film festivali gerçek-leştiğinde önce sinemayla, özellikle festivallerle uğra-şanlar davet edilmeli ki takip edilebilsin ve onlarıngerçekleştireceği festivallere katkı sağlayabilsin. Aksitakdirde niyeti ne kadar iyi olursa olsun herkes kendigücü ve inancına göre bir şeyler yapmakla yetinir.

Festivaller arasında örgütlülük oluşturursa Kürt si-neması Kürdistan’ın bütün parçalarına da ulaşabilir.Sadece Kürdistan’a değil, eğer bu dediklerim gerçek-leşirse daha büyük dünya film festivalleriyle de güçlüilişkiler kurulabilir. Kürt sinemasının tanıtımı açısındanbu festivaller de çok önemli. Eğer festivallerimiz dağı-nık olursa, dünya festivalleri de sinemamıza değervermez, sinemamız göz ardı edilir. Bundan dolayı bir-birimizin çalışmasından haberdar olmalıyız ve güçlübir ilişki içerisinde olmalıyız. Evet, son süreçlerde birgelişme olsa da eksik ve dağınıktır. Festivallerle uğra-şanlar bu konu üzerinde durmalı ve her dört parçaKürdistan ve elbette diaspora ile -ki burası da festival-ler için önemli bir alandır ve burada her yıl 3-4 festivaldüzenleniyor- iyi bir ilişki kurulmalı ve bu ilişkiler üze-rinden sinema örgütlülüğü yaratılmalı.

Ulusal bilincin gelişmesine katkı sağlarFestivaller arasındaki örgütlülük aynı zamanda Kürt

halkı için ulusal bir alan da yaratır. Zira her parçadakisinemacılar yaptıkları filmlerle ulusal bir duygu da or-taya çıkarıyorlar. Bu duygu da festivale gelenler üze-rinde etki yaratıyor. Bu etkiyle ulusal bir bilinçoluşturulabilir. Sıraladığım bu şeylerle gayem biraz dabu. Sanatın ve sinemanın gücünü doyuruyor bu açı-dan. Bu gücün ardından gitmeli, duygu ve gücümüzübirleştirmeliyiz.

Yabancı dilller kullanılıyorKürt sineması çetin koşullar içerisinde biçim alıyor.

Artık bu gerçekliği az çok herkes biliyor. Yapılan festi-valler de zor imkanlarla gerçekleşiyor. Bizi doyurma-yan bazı şeyler, bazı yetersizlikler var ama bazı şeylerde var ki elimizdedir. Bu şeyler için kararlı olmalıyız.Festivallerde unutmamamız gereken diğer önemli birşey de dildir. Bizi birbirimize en yakınlaştıran ve çalış-malarımızı ortaklaştıran dildir.

Neden film festivalleri?● Festivaller arasındaki örgütlülük aynı zamanda Kürt halkı için ulusal bir alan yaratır. Zira her parçadaki sine-

macılar yaptıkları filmlerle ulusal bir duygu da ortaya çıkarıyorlar. Bu duygu da festivale gelenler üzerindeetki yaratıyor. Bu etkiyle ulusal bir bilinç oluşturulabilir.

Ardîn DÎREN

Page 11: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

11

Festivallerde kendi dilimizden ziyade yabancı dillerkullanılıyor. Bu, festivallerin en büyük zayıflığıdır. Herşeyden önce dilimizin ağırlığı festivallerde görülmeli.Elbette diğer diller olmadan olmaz, bahsettiğim şeybu değil. Fakat ilişkimiz, alışveriş, afiş, program, diya-log vs. bütün içerik Kürtçe ile süslenmeli. Dışarıdanbakıldığında motif ve renginden bir Kürt festivali ol-duğu anlaşılmalı. Gittiğimiz bazı festivaller var ki, birKürt film festivali olduğu bile anlaşılmıyor. Esas dili ya-bancı dildir ve bu bana göre bir tehlikedir. Festivali-mize gelen insanlar bir Kürt festivalinde olduklarınıhissedebilmeli. Festivallerimiz bunu hissettirmezse,hep egemen kültür ve dillerin altında kalır. Bu gerçek-liği de iyi görmeli, değerlendirmeli, bir an önce bun-dan uzak durmalı ve festivallerimizde dilimizidiriltmeliyiz.

Bütün filmler Kürtçe altyazılı olmalıFestivallerimizin başka önemli eksikliği de filmi

gönderen kişilere Kürtçe altyazının mecbur kılınma-ması, onlardan böyle bir şey istenmemesidir. Nasıl kidiğer ülkelerde onların dilinde altyazı mecburiyse,bizim festivallerimizde de bütün filmler Kürtçe altya-zılı olmalı. Bu unutulmaması gereken bir noktadır, ke-sinlikle olmalı ve film sahiplerinden istenmelidir.

Kürt filmleri sayıca azİmkan, koşul ve ekonomi olmadığı yapılan filmler

de sayıca çok az. Sanırım festivallerimizde tıkanıklığınbir sebebi de budur. Bazen öyle oluyor ki, festival açılı-şında bir Kürt filmi bile gösterilemiyor. Yine bazı festi-vallerin programlarında ise Kürt filmleri çok az.Çoğunlukla Kürtler üzerine yapılan filmler gösterili-

yor. Kürtlerin yaptığı filmler az olunca, Kürtler üzerineyapılan yabancı filmleri göstermeye mecbur kalıyor-lar. Birkaç festivalde Kürtlerin yaptığı filmlerin ödül-lere layık ve festivalin açılışı için seçilecek düzeydegörülmediğine şahit oldum. Elbette bu Kürt sineması-nın imkanlarıyla alakalıdır. Zira Kürt sineması için sü-rekli bir destek ve ekonomi yoktur, herkes kendiimkanları ölçüsünde ne kadar film yapıyorsa odur.Bundan daha fazla bir şey olmaz. Bu da onları inciti-yor ve gönüllerince bir film yapamıyorlar. Yine senar-yolar için desteğe ihtiyaç var, bu festivaller yoluylaulusal ve uluslararası arenada sinema fonları için ilişkigereklidir. Yukarıda sözünü ettiğimiz örgütlülükbunun için gereklidir. Bu örgütlülük oluşursa bu zor-luklar da ortadan kalkar ve Kürt sinemacılar da filmle-rini yapabilir. Bu şekilde bu Kürt festivallerinde,Kürtler üzerine yapılan yabancı filmlerden önce doğ-rudan Kürtlerin yaptığı filmler gösterilir. Böylelikleinsan Kürt sineması üzerine daha iyi konuşup tar-tışma geliştirebilir. Aksi halde hep biz Kürtleri konuedinen yabancı filmlerden söz ediyor olacağız. Bu, si-nemamız açısından büyük bir tehlikedir.

Kurum ve kuruluşlarının duyarlılığı ve yaklaşımı zayıfŞu ana kadar dile getirdiğim şeyler, sinemacılar

üzerindeki yükler ve festivalleri örgütleyen kişilerinsorumlulukları üzerineydi. Bu gerçeklik ve eksiklikler

gördüğüm ve takip ettiğim şeylerdi. Diğer yandanönemli bir nokta var ki, Kürdistan’da büyük bir eksik-liktir. Dünyadaki bütün büyük film festivallerinin dev-letlerinin, kurum ve kuruluşlarının desteğiyledüzenlendiği biliniyor. Bunların desteği olmazsa onlarda festivaller gerçekleştiremezler ve bu festivaller bukadar uzun ömürlü olmaz. Bu iyi biliniyor. MaalesefKürdistan’da böyle bir şey yok. Özellikle kültür ve sa-nata ilgi çok azdır. Sinema söz konusu olduğunda isebu alaka daha da düşüyor ve kimse önemsemiyor.

Kürdistan’daki kurum ve kuruluşlarının duyarlılığıve yaklaşımı bu festivallere karşı çok zayıftır! Bu dabazı festivallerin dolu, yeterli geçmemesine ve sürekliolmamasına neden oluyor. Bir festival olduğunda vemisafirler davet edilemediğinde, sadece film göste-rimi şeklinde kalıyor, bu da coşkulu geçmemesineneden oluyor. Bu durum da doğrudan ekonomiylealakalıdır. Ekonomiye ve yıllık dayanışmaya göre festi-vallerimizin de renginin değiştiğini görüyoruz. Her yılbu festivallerle uğraşan kişilerin değiştiğini görüyo-ruz. Bazı yıllar imkansızlıklar yüzünden festivaller ya-pılamıyor. Bu sebepler yüzünden böyle sorunlarortaya çıkıyor. Bu da festivaller için iyi bir temelin olu-şamamasına neden oluyor. Bazı festivaller süreklilikarz etmezse sinema için bir kültür de oluşturamazlar.Biz Kürtler için her şeyden önce sinema kültürü oluş-turulmalı. Bunun bir an önce gerçekleşmesi için deKürt sinemasına yönelik düzenlenen bütün festival-lerden haberdar olunmalı. Festivallerimizin süreklilikkazanması ve uzun ömürlü olması için kurum ve ku-ruluşlarımızın yaklaşımı ve duyarlılık düzeyi bir anönce değişmelidir.

Kürtçeden çeviren: Sozdar Dêrsim

❍ Festivallerde kendi dilimizden zi-yade yabancı diller kullanılıyor. Bu,festivallerin en büyük zayıflığıdır.Her şeyden önce dilimizin ağırlığıfestivallerde görülmeli. Elbettediğer diller olmadan olmaz, bahset-tiğim şey bu değil. Fakat ilişkimiz,alışveriş, afiş, program, diyalog vs.bütün içerik Kürtçe ile süslenmeli.

◗ Bana göre organize edi-len festivallerdeki en önemli

sorun ilişki olmamasıdır. Asılamaç Kürt sinemasının geliştiril-mesi ise her şeyden önce festival-ler arasında bu ilişki oturtulmalı kiyeni gelişmelerden haberdar

olunabilsin, birbirinden faydasağlanabilsin ve birbirine

güç katabilsinler.

Page 12: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

12

Gazeteci, şair ve senaryo yazarı BayramBalcı ile 9. Berlin Kürt Film Festivali dola-yısıyla geldiği Almanya’nın başkenti Ber-

lin’de kendi filmi Altındağ belgeseli hakkında, BerlinKürt Film Festivali ve Kürt sinemasının geldiğiaşama üzerine konuştuk.

Gazeteci yazar Balcı, Kürt kadınının sanatın öz-nesi durumuna gelmesinin nedenlerini, özgürlükmücadelesinin yarattığı imkanların sanat alanındakullanımı konusunu ve Kürt medyasının sinema sa-natını yansıtmadaki eksiklikleri, eleştirel bir süzgeç-ten geçirerek uyarılarda bulunarak, Altındağ’ıişlediği filmine ve festivallere ilişkin şunları kaydedi-yor:

Altındağ Ankara’nın Cizre’siBenim filmim Ankara’nın bir gecekondu mahalle-

sini, Altındağ’ı anlatıyor. Çok farklı kültürel kesimler-den insanların bir araya gelerek yaşamıörgütledikleri bir mahalledir. Bu mahalle 70’lerin so-nunda kendi içinde hızla devrimci bir dönüşüm ya-şayan, devrimcileşen bir mahalle. Öyle ki, Türkiyedevrimci hareketini de belli oranda beslemiş bir ma-halle. Bu nedenle de devletin hışmına uğramış biryerdir. Aynı zamanda 12 Eylül’de en büyük darbeyialmış mahallelerden birisidir.

Son darbeyi devlet vurdu Devlet intikamını aldı ve mahalleyi tümden yok

etti. Biz belgesel filmimizde mahallenin 150 yıllık ta-rihini anlatmaya çalıştık. Şu anda mahalle yok amaher ne kadar mahalle devlet tarafından yok edil-mişse de tarihe bir not düştük. Bu filmle kayıtlaragirdi. O açıdan da kendimi mutlu hissediyorum.Çünkü aynı zamanda Altındağ benim de doğup bü-yüdüğüm yaşadığım mahallemdi.

İlk devrimcilerle tanıştığım, devrimcileri tanıdığım,buluştuğum ve devrimcileştiğim bir mahalleydi. Bunedenle mahallenin devlet tarafından intikam ama-cıyla yıkılmasından dolayı tarihe bir not düşmek is-tedik.

Bilinsin istedik, Ankara’nın göbeğinde de bir Cizrevardı, orası da Altındağ’dı, Altındağ’da Türkiye dev-rimci hareketine büyük katkı sunmuştu.

Altındağ’da Denizler de kalmış, Mahir Çayan dakalmış. Abdullah Öcalan da bir dönem yaşamış.Türkiye ve Kürdistan devrimcilerine sığınak olmuşbir yer. Tıpkı Tuzluçayır gibi. Kürt hareketi denincehep Tuzluçayır akla gelir ama Altındağ’ın da Tuzlu-çayır’dan aşağı kalır bir yanı yok.

Mahalleyi devlet çeteleri ele geçirmiştiFilmleri her zaman için çok zor şartlarda çektik.

Ben o arada İstanbul’da gazete de çalışıyordum.Ancak hafta sonları çekim için Ankara’ya gidip gele-biliyordum. Ne yazık ki mahallenin son günleriydive mahallede kamera kullanmak, çekim yapmak ol-dukça zordu. Tamamen devlet çetelerinin ele geçir-diği bir mahalle konumuna gelmişti. Orada insanlarıevlerinden göçertmek için her türlü dolabın, pisliğindöndüğü bir yer durumuna getirilmişti. Ben oranınbir insanı olduğum halde bir çok zorlukla karşılaş-tım. Bu aşama 6 ay kadar sürdü. Ama montaj vekurgu daha uzun sürdü. 2016’da çekimlerine başla-mıştık. Filmi de 2019’un başında bitirdik. Filmi bitir-diğimizde o esnada filmde rol almış Altındağ’ın bazıinsanlarını da kaybettik.

Nerede Kürt filmi varsa takip etmeye çalıştımBen daha önce de Berlin Kürt Film Festivali’ni

takip ediyordum. Gazeteciliğin yanı sıra sinemaylada ilgilendiğim için nerede Kürt filmleriyle ilgili birfestival veya gösterim varsa katılmaya çalıştım. Ne-rede bir Kürt filmi vizyona girmişse onu takip edi-yordum. Bu yıl Berlin 9. Kürt Film festivalinekatılmak bana da nasip oldu. Benim de bir filmimgösterildi.

Festival çıtasını yükselterek devam ediyor9’uncu kezdir düzenlenen Berlin Kürt Filmleri Fes-

tivali giderek çıtasını yükseltiyor. Umut verici bir şey-dir. Ben hem Berlin Kürt Film festival’i açısındanhem de Kürt sinemasının geleceği açısından izledi-ğim kadarıyla festivaldeki filmler olsun, festivaleolan ilgi olsun her açıdan umutlandım.

Kürt kadınları etkinliklerin öznesiBunun Rojava ile de ilgisi var. Rojava’da Kürt ka-

dınının DAİŞ çetelerine karşı dünyanın gerçekten enbarbar çetelerine karşı verdikleri mücadeleyle ilgisivar. Bir de Kürt özgürlük mücadelesinin kadın öncü-lüklü olmasıyla da ilgisi var. Bu elbette sinemaya,sanata, şiire, edebiyata da yansıyacaktır. Kaçınıl-mazdır. Sanat alanında da Kürt kadınları gidereköne çıkacaktır. Bu festivalde de bunu gördük. Kadınağırlıklı filmlerin damgasını vurduğu bir festival oldu.

İmkanlar yeterince değerlendirilmiyorFestivalde izelediğim Kürt filmlerinin içerik ve te-

matik olarak zengin olduğunu gördüm, hissettim.Ama Kuzey Kürdistan’daki çalışmalarla ilgili sahipoldukları imkanların yeterince değerlendirilmediğinidüşündüm. İşte Rojava’dan ve Güney Kürdis-tan’dan gelen filmler veya Avrupa’dan yapılmış Kürt

filmlerindeki içerik, tematik konular, zenginlik vebunun öykülenme tarzı ki, sinemanın en önemliözelliklerinden birisi de bir hikayeyi nasıl anlattığın-dır, çok önemlidir. Bunun buralarda daha da ivmekazandığını gördüm, hissettim ama tematik konu-larda Kuzey Kürdistan’ın sahip olduğu imkanlarınyeterince değerlendirilmediğini düşündüm.

Kürt medyası sanata duyarlı olmalıBurada şunu da hemen not etmek istiyorum. Kürt

sinemacılarının Kürt medyasına yönelik bazı eleştiri-leri var. Ben de tanıklık ettim, muhattap oldum vebu konuda haklılar. Gerçekten Kürt medyası Kürt si-nemacılarına yeterince önem vermiyor. O haberlerideğerlendirmiyor. Kürt medyasında çalışan bir gaze-teci ve sinemayla ilgilenen bir arkadaşınız olarak ak-tarmak istiyorum. Umarım ki, Kürt medyası da Kürtsinemasına daha fazla önem verir. Daha fazla değerverir. Ki aslında verildiğini de düşünüyorum ama bufazla görünür kılınmıyor. Bu kısmı biraz eksik kalıyorgibi geliyor.

Berlin Film Festivali umut vadediyor

◗ “Benim filmim Ankara’nın bir gecekondu mahallesini, Altındağ’ı anlatıyor. Çokfarklı kültürel kesimlerden insanların bir araya gelerek yaşamı örgütledikleri birmahalledir. Bu mahalle 70’lerin sonunda kendi içinde hızla devrimci bir dönüşümyaşayan, devrimcileşen bir mahalle.”

YEKO ARDIL / BERLİN▼

“Altındağ’da Denizler de kalmış,Mahir Çayan da kalmış. AbdullahÖcalan da bir dönem yaşamış.Türkiye ve Kürdistan devrimcile-rine sığınak olmuş bir yer. TıpkıTuzluçayır gibi. Kürt hareketi de-nince hep Tuzluçayır akla gelirama Altındağ’ın da Tuzluça-yır’dan aşağı kalır bir yanı yok.”

Page 13: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

13

Kürt sinemasını daha fazla hissedeceğizDünyanın birçok yerinde Kürt film festivalleri dü-

zenleniyor. Londra’da, Paris’te, bunlardan birisi deBerlin. Ve giderek bu daha da yaygınlaşacak gibigeliyor bana. Yani devletsiz bir ulus olan, devletsizolmasına rağmen kültürel zenginliğini bu günekadar korumuş ve geliştirmiş bir ulus olan Kürt hal-kının ve evlatlarının da sanat alanında ortaya koy-dukları ürünlerin giderek dünya sinemasına vesanatına daha fazla damga vuracağını ve bunu daönümüzdeki yıllarda daha fazla hissedeceğimizi dü-şünüyorum. Bu festivalde edindiğim en büyük izle-nimlerimden biri de bu oldu.

Gazetecilikten geliyorumSinemaya ilgim aslında hepimiz de vardır bu. Ço-

cukluktan gelen bir durum. Bizim kuşak çok film iz-leyen bir kuşaktı. Yılmaz Güney filmlerini izleyerekbüyüdük. Öyle bir sinemaya yatkınlığım vardı. Amaaynı zamanda ben gazeteci bir insanım. 85’te mes-leğe başlamıştım. 1991’den beri de Kürt medya-sında çalışıyorum. 27 yıl aralıksız ve kesintisiz birşekilde Özgür Gündem ve devamı olan gazetelerdeçalıştım. 92’li yıllarda Özgür Gündem’de yürüttüğü-müz büyük mücadele vardı. Yani Kürt medyasınınbu günlere gelmesine neden olan büyük bir direnişsergilendi. Birçok arkadaşımızı da kaybettik. Yaşam-larını yitirdiler.

Press filmi95 yılında ben Mezopotamya Kültür Merkezi’nde

sinema kurslarına katıldım. O kurslara giderken dekafamda bir tek şey vardı. Özgür Gündem’in senar-yosunu yazmak ve filmini yapmak. Sonuçta benimyazdığım senaryo notlarım bir şekilde yönetmenSedat Yılmaz’ın eline geçti ve 2010 yılında daÖzgür Gündem’in filmini Press adıyla yaptık. Çokdikkat çeken bir film oldu. Çünkü sadece Kürt sine-

ması açısından değil Türkiye sineması açısındanda gazetecilerle ilgili yapılmış nerdeyse tek filmdir.Birebir gazetecilerin hayatını, yaşadıklarını anlatantek film. Dünyada böyle sayılı örnekler var ki,50’yi geçmez. Büyük bir dikkat çekti. Büyük bir iz-leyici kitlesine ulaştı. Katıldığı festivallerin çoğun-dan ödüller aldı. Üniversitelerde, gazetecilik veiletişim fakültelerinde, okullarda öğretmenler tarafın-dan öğrencilerine izletilen bir film oldu.

Mavi RingDaha sonra Mavi Ring filminin senaryosunu yaz-

dım. Ben o döneme de dışardan tanıklık etmiştim.Direnişte bir yakınım vardı. O anaların, tutsak ya-kınlarının Eskişehir tabutluğundan Aydın’a sürgünedilmeleri esnasında o hak mücadeleleri esnasındaailelerle birlikte verdiğim bir mücadele vardı. Hep87’den beri de aklımda bir gün Mavi Ring’in filminiyapmalıyız diyordum. Tam senaryoyla uğraşırkenFuat Kav’ın “Mavi Ring” kitabı çıktı. Aynı zamanadenk geldi.

Kaliteli eser olmayacaksa yapmayalımAma keşke daha iyi fim yapabilseydik. Burda da

yine bir eleştirim daha olacak, Kürt sinemasınailişkin. Gerçekten Kürt özgürlük mücadelesi içeri-sinde öyle anlar var ki, bunlarla ilgili sanatsal çalış-malar yaparken çok dikkat etmek gerekiyor. Çokbüyük özen göstermek gerekiyor. Büyük yaratıcılıkortaya koymak gerekiyor. Örneğin siz bir 14 Tem-muz filmi yapmak istiyorsanız bu dünya sinematarihine geçecek bir film olmayacaksa yapmaya-caksınız. Bir Mavi Ring filmini yapacaksanız aynışekilde olmalı. O film dünya sinemasına damgavuracak. Başka türlü yapmayacaksınız. Bizim Kürtsinemacıları olarak kendi kendimize özeleştirimizde bu olsun diyorum. Bu konu da kendimizi deacımasızca eleştirmek zorundayız.

Bayram Balcı, 1963 yılında Ankara’da doğdu.Çocukluğu ve gençlik yılları Ankara Altın-dağ‘da geçti. Çukurova Üniversitesi Felsefe

Bölümüne girdi. 1992 yılında Özgür Gündem gaze-tesi ile Urfa’da gazetecilik yapmaya başladı ve Urfa,Amed, Wan, Mêrdîn, Adana ve İstanbul’da gazeteci-lik yaptı. Ortaokul yıllarında şiirle tanıştı. İlk şiiri1985 yılında Cumhuriyet Sanat Dergisi’nde yayım-landı. Şiirleri ve yazıları daha sonra Temmuz, Edebi-

yat, Varlık, Akatalpa, Edebiyat ve Eleştiri, Ütopya,Defter, Edebiyat Karşıtı, Kavram ve Karmasa gibidergilerde yayınlandı. Yayınlanmış 3 şiir kitabı bulu-nuyor.

Filmleri:

2006, “Düğümler”, kısa film, senaryo ve yönet-men.

2010, ”Press”, film öyküsü ve senaryo. Senaryodanışmanı.

2013, ”Mavi Ring” senaryosunu yazdı.2019, “Altındağ-Umut Evleri” Senaryo, yönetmen.

Bayram Balcı kimdir?

◗ “9’uncu kez düzenlenen BerlinKürt Filmleri Festivali giderekçıtasını yükseltiyor. Umut vericibir şeydir. Ben hem Berlin KürtFilm Festival’i açısından hem deKürt sinemasının geleceği açı-sından izlediğim kadarıyla fes-tivaldeki filmler olsun, ilgi olsunher açıdan umutlandım.”

Page 14: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

14

Mustafa DEMİR▼

Ağlayan çocuk,Açan tomurcukZonguldak’ta bir göçükSeni hatırlatıyor!

Kıraç topraklar,İşleyen çarklarEzilen mazlum halklarSeni hatırlatıyor!

Yağan yağmur,Esen rüzgârİlle de fırtınalarSeni hatırlatıyor!

Otuz beş yıl önce yakalandığı amansız has-talıktan kurtulamayarak bedenen aramız-dan ayrılan; eserleriyle, fikirleriyle ve

anılarıyla milyonlarca insanın yüreğinde yaşayanYılmaz Güney’i devrimci Ozan Emekçi yukardaki di-zelerle dile getiriyor. Evet, Yılmaz Güney adı ancakfırtınalarla ifade edilebilir.

Yılmaz Güney, kayıtlara göre bir Nisan 1937 yı-lında Adana’da dünyaya gelir. 9 Eylül 1984’te Pa-ris’te yakalandığı hastalık sonucu hayata gözleriniyumar. 47 yıllık bu kısa ömrün 12 verimli yılı hapis-hanelerde, iki yılı askerde, son üç yılı da sürgünde,yurtdışında geçer.

Sürgün, onun için aslında sürgün olmamıştır.Daha yurtdışına çıkar çıkmaz, yoğun bir çabayla,büyük bir azimle, ‘Yol’ filmini yeni bir ruhla monteederek Cannes Film Festivali’ne hazırlar ve Mayıs1982’de Altın Palmiye Ödülünü Costa Gavras’ın‘Kayıp’ filmiyle birlikte paylaşır. Bu Türkiye sineması-nın o güne kadar aldığı en büyük uluslararası ödül-dür. ‘Yol’, Türkiye’de ‘Doğu Anadolu Bölgesi’ olarakadlandırılan coğrafyanın adının Kürdistan oldu-ğunu beyaz perdeye aktaran ilk filmdir aynı za-

manda. Yazık ki Türkiye gösterimlerinde busahne çıkartılmak zorunda kalınmıştır.

Yılmaz Güney, Ekim 1982’de sürgünüşöyle tarif eder: “Benim için sürgün, ülke-min taşına, toprağına, havasına, suyuna,ağacına, kuşuna, insanına, aşına özlemdemektir. Benim için sürgün, ülkemeyeniden dönebilmek için kararlı birmücadele demektir. Benim için sür-gün, dünyanın çeşitli halklarıyla ilişkikurmak demektir. Benim için sür-gün, bir anlamda sansürsüz filmyapabilmek ve özgürce düşüne-bilmek demektir. Benim için sür-gün, sürgün demek değildir!..”

Mart 1984’te; “Dağlarımız,ovalarımız, ırmaklarımız bizi bek-liyor. Biz bütün ömrümüzü gurbettegeçirip gurbet türküleri söylemek iste-miyoruz” diye hitap edecektir.

Yılmaz Güney adı 1950’li yılların ortalarından iti-baren duyulmaya başlar. 1956 yılında ‘Üç Bilinme-yenli Eşitsizlik Sistemleri’ adlı öyküsü Onüçdergisinde yayınlanır. Dönemin gerici çevreleri Yıl-maz Güney’i isyancı olarak damgalarlar ve bu öykü-sünden dolayı ‘komünizm propagandası’ yaptığıgerekçesiyle bir buçuk yıl hapis ve altı ay Konya’yasürgün cezasına çarptırılır.

Hücrem kitabında, “İlk hücreyi ’61 Mayısı’nda ta-nıdım. Sözde demokrasinin ve özgürlüğün geldiğiilk yıl. Onun içindir ki, ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi’ de-nildiğinde aklıma şu sorular gelir: Kimler için de-mokrasi, kimler için diktatörlük? Kimler içinözgürlük, kimler için esaret?” diye yazar.

60’lı yıllar çok yoğun film çalışmalarıyla ve birhalk kahramanı olan ‘Çirkin Kral’ efsanesinin oluş-masıyla geçer.

70’li yılların başında yine tutuklanır. Yılmaz Güneybu dönemde THKP/C davasından 12 numaralı sanıkolarak yargılanır. ‘Anarşistlere silah ve para yardımıyapmakla’ suçlanır.

◗ Yılmaz Güney: “Benim için sürgün, ülkemintaşına, toprağına, havasına, suyuna, ağa-cına, kuşuna, insanına, aşına özlem demek-tir. Benim için sürgün, ülkeme yenidendönebilmek için, kararlı bir mücadele de-mektir. Benim için sürgün, bir anlamda san-sürsüz film yapabilmektir. Benim için sürgün,sürgün demek değildir!..”

◗ Sürgünde hemen faaliyete geçerYılmaz Güney. Önce Yol filminiCannes Film Festivaline yetişti-rir. Sonra Duvar filmini sürgünşartlarının bütün olumsuzlukla-rına rağmen çeker. Mayıs Dergi-si’nin çıkışına önderlik eder.Kafasında birçok proje vardır,yeni filmler, günlük bir gazete,korsan radyo gibi… Fakat kötühastalık bunlara müsaadeetmez, 9 Eylül 1984’te Paris’tearamızdan ayrılır.

mücadelemizdeyaşatalım

Yılmaz Güney‘i

Page 15: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

‘Hücrem’ kitabında, “Amacım gelişigüzel hikayeler,romanlar, yazmak değildir. Açıklanmasını zorunlu gör-düğüm toplumsal, siyasal olayların yazılması, hayatındiğer alanlarında yaşayan ürünlerle kaynaştırılması,sınıf mücadelesinin yükselişine, yaygınlaşmasına, de-rinleşmesine katkıda bulunarak, toplumsal oluşumiçinde devrimci düşünceye yeni boyutlar, etkinlik ka-zandırarak yeni sentezlere vardırılmasıdır” der.

20 Mayıs 1974’te aftan yararlanarak hapishanedençıkar. Hapishanede, “İnsanı ayakta tutan kinler, öfkeler,inatlar vardır. Aşılmaz engelleri aştıran duygular var-dır. İşte ben o duygularla beslendim Selimiye’de… Oduygular kan oldu damarlarımda, kan!..” diye özetlerbu dönemi. Büyük bir heyecanla düşüncelerini ha-yata geçirmek için durmaksızın çalışmaya başlar.Tarım işçilerinin filmini yapmak üzere ekibiyle birlikteAdana’ya gider. ‘Endişe’ filminin çekimine başlarlar.Fakat kısa bir süre sonra faşist provokatör hâkim SefaMutlu’yu vurduğu gerekçesiyle Eylül 1974’te yenidentutuklanır. Bu dönemde en güzel filmlerinin senaryo-larını cezaevinde yazar, çekimlerde danışmanlıkyapar. Romanlar, hikayeler yazar. Siyasi yazılar kalemealır. On dört sayı Proleter Devrimci Kültür Mücadele-sinde Güney dergisinin çıkışına öncülük eder. Yasadışı, 5 sayı Yurtsever Devrimci Demokrat ve iki sayıDemokrasi Bayrağı adlı dergilerin yayınlanmasını ör-gütler. Ekim Birlik Yayınları’nı kurarak siyasi broşürleryayınlar.

Bütün bu faaliyetler karşı devrimin gözündenkaçmaz. Yılmaz Güney’in yazdığı her yazı için yüz-lerce yıla varan davalar açılır.

12 Eylül 1980’de generaller idareye yeniden elkoyar. Tutuklamalar, insan hakları ihlalleri bu dö-nemde doruk yapar. Halkın devrimci güçleri için zorbir dönem başlar.

Bu ortamda Yılmaz Güney, “O duvarlarınız vız gelirbize, vız” deyip yurtdışına çıkar. Yurtdışına çıkışınışöyle gerekçelendirir: “Ülkemden ayrılmamı gerekti-ren esas neden, hakkımda düşüncelerimden ötürüaçılan ve yüz yılı aşan davalar değildir. Bunlar 78 yılın-dan beri süregelmektedir. Benim için, cezaevlerindedaha uzun süre kalma korkusu olsaydı, yurdumdan

daha önce ayrılırdım, çünkü her zaman,hangi koşullarda olursa olsun ister kapalıister sivil, aşamayacağım cezaevi, duvaryoktu. Bu olanaklara her zaman sahipoldum. Her zaman da bir yurtsever olarak,kendi kültür ve alışkanlıklarına bağlı birinsan olarak, ülkemin en kötü hücresi,başka ülkenin en güzel, en rahat yerlerin-den daha iyidir dedim kendime. Gelgele-lim bu iyimser bakışımı karartan çokşeyler oldu son zamanlarda. Ben bir sa-natçıyım ve sanatımın odak noktası si-nema. Sinema yapmak benim için hayatbulmaktır, yeniden hayat kazanmaktır.Ne yazık ki, son uygulamalar beni candamarımdan koparttı.”

Sürgünde hemen faaliyete geçer.Önce ‘Yol’ filmini Cannes Film Festiva-line yetiştirir. Sonra ‘Duvar’ filmini sür-gün şartlarının bütünolumsuzluklarına rağmen çeker. Si-yasi arkadaşlarıyla bir araya gelerekülkenin sorunlarını tartışır ve MayısDergisi’nin çıkışına önderlik eder. Bir-çok projeleri vardır, yeni filmler, gün-lük bir gazete, Ege Denizi’ndenyayın yapacak bir korsan radyogibi… Fakat kötü hastalık bunlaramüsaade etmez, 9 Eylül 1984’te Pa-ris’te aramızdan ayrılır.

Ölümünün ardından Türkiye-Kürdistan halkının acısını yazar

Ömer Polat şöyle ifade ediyor: “Bizler, yurtdışındaolan bizler. Alınteri döken, uğruna canını verdiğin in-sanlarımız. Aydınlarımız, gençlerimiz, yiğitlerimiz…Yurtdışında, sürgünde, ekmek parası peşinde olanbizler doya doya yanıyoruz acına. Acını aramızda pay-laşmaya çalışıyoruz. Yaşı kırkı geçmiş bir Kürt işçi nededi ardından biliyor musun? ‘Yılmaz sağken, öyle bi-liyordum ki, Paris’te bir ordumuz var, ama şimdi?’ İşteaynen böyle söyledi, yaşı kırkı geçmiş, beli el kapı-sında kamburlaşmış bir Kürt işçi.”

Yılmaz Güney’i anmak ve anlamak günümüzde neanlama gelir? Her geçen gün daha da otoriterleşen

faşist sistem; muhaliflerini susturma ve İslami dikta-törlüğü pekiştirme ve kalıcılaştırma yolunda ilerliyor.Tüm direniş kalelerini dağıtmayı amaçlıyor. Türkiye’deyaşama hakkı bulamayan binlerce aydın, akademis-yen, gazeteci, muhalif yaşamını yurdundan, mücade-lesinden uzaklarda sürdürmek zorunda bırakılmıştır.12 Eylül’ün kara günlerinde Yılmaz Güney, Mayıs Der-gisi Bildirge’de halkına şöyle sesleniyordu: “Direnişateşi sönmeyecektir. Direnen tek kişi bile kalsa, direnişsürüyor demektir. Birin binler, on binler, milyonlar ol-duğuna tarih tanıktır. Tarih bizim zaferimize de tanıkolacaktır!”

Yılmaz Güney’i anmak ve anlamak ülkedeki demo-kratik cumhuriyet ve sosyalizm mücadelesine, Kürtle-rin özgürlük mücadelesine omuz vermek anlamınagelmektedir. Hiçbir diktatörlük kendi isteği ile çekipgitmez. Diktatörlüklerin yıkılması güçlü halk hareketi-nin oluşmasına bağlıdır. Zindanların boşalması, siyasitutsakların özgürlük mücadelesinde daha etkin birşekilde yer alması, tecridin bütün şekillerinin yok ol-ması, onurlu bir barış görüşmesinin hemen başla-ması, faşizmin yıkılması halkımızın kararlımücadelesiyle mümkün olacaktır. Yılmaz Güney vetüm ortak değerlerimiz bu mücadelede bizimledir vemücadelemizde yaşayacaklardır.

Ölümünün 35’inci yıldönümünde sinema dehası vebüyük devrimci Yılmaz Güney’i Dersim Dağları’nıngür sesi Ozan Zamani’nin bir şiiriyle, saygıyla, hasretleanıyorum:

Dikenler içinde gül gibi bittiO bizden biriydi, bizim kalacakBir gün aramızdan ayrılıp gittiO bizden biriydi, bizim kalacak

Ömrünün yarısı geçti hapisteDevrimi haykırdı en son nefesteKürdistan’da doğdu, öldü Paris’teO bizden biriydi, bizim kalacak

Gömdük kalbimize yaşar bizimleDevrim kavgasına koşar bizimleBir zafer sabahı coşar bizimleO bizden biriydi, bizim kalacak

Yılmaz Güney, Umut filminde Tuncel Kurtiz ile...

9 Eylül 1994 tarihinde Paris’te aramızda ayrılan Yılmaz Güney’i binler uğurladı.

15

Page 16: İYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ Politik · neması ile rekabet gücü olan Avrupa sineması ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım nedeniyle bu alandaki etkisini

Ez agirekî bê dû meşewata ducanî ya minJi Beriya Zayinê heta îro didomeNav û dengê minWek ala dîrokê bilind û berz eMin di nava nasnameya min de veşêreBila beyî te kesek min neparêze

Îlhamî OZER