Seit dem Ende des Kalten Krieges führt die NATO als allein...

1
Seit dem Ende des Kalten Krieges führt die NATO als allein verbliebenes Militärbündnis vermehrt Kriege in aller Welt. Seit Mitte der 1990er Jahre ist auch die Bundeswehr wieder mit dabei. Mal geht es um den Sturz missliebiger Regime, den Zugang zu Handelswegen, Rohstoffe und Bodenschätze, politische Einflusssphären oder die Kontrolle strategisch bedeutsamer Regionen. Als der damalige Bundespräsi- dent Köhler dies mehr oder weniger offen aussprach, musste er zurücktreten. Dabei sind bereits seit 1994 solche Leitlinien im Weißbuch der Bundeswehr ausgearbeitet. Ob nun in Serbien, Irak, Afghanistan, Libyen, Syrien, Sudan, Mali, Ukraine, Jemen, Türkei, Somalia, Gaza, Libanon oder im Mittelmeer,...Immer länger wird die Liste der Militäreinsätze des Westens und seiner Verbündeten. Immer öfter hinterlässt der Imperialismus Chaos, Zerstörung und destabilisiert ganze Regionen. Auch werden Warlords und Milizen wie der IS als regionale Stellvertreter ausgerüstet und finanziert. Mal mit ihnen, mal gegen sie, ein neuer Kriegsgrund ist schnell gefunden. Kriegerische Einflussnahme und die ganz alltägliche ökonomische Gewalt des Kapitalismus sorgen weltweit für Hunger, Armut, Elend und Gewalt. Auch die Eskalation des syrischen Bürgerkrieges hat maß- geblich mit der Einflussname von außen zu tun. Jeder zehnte Syrer ist heute tot oder verwundet, jeder zweite auf der Flucht. Die Fluchtbewegungen, die heute Europa erreichen, sind also in erster Linie haus- gemacht. Gleichzeitig nimmt die rassistische Hetze gegen MigrantInnen und Geflüchtete in Deutschland dramatisch zu. Aktuell ist insbesondere die mörderische Politik des NATO Staats Türkei unter Führung des AKP-Regimes hervorzuheben. Deren äußerst brutales Vorgehen gegen die kurdische Bevölkerung im ei- genen Land trägt zunehmend faschistoide Züge. Niederhaltung jeglicher Opposition, Armeebeschuss von Wohnvierteln und Geiselhaft für ganze Städte: Terror als Mittel der Politik. Zudem betätigt sich die Türkei als Kriegstreiber in den angrenzenden Staaten und bekämpft die kurdische YPG als progressivste Kraft im Nahen Osten. Die Bundesregierung leistet mit ihren Waffenexporten, aber auch mit der Verhaftung von revolutionären und kurdischen Politikern hierzulande eine massive Unterstützung des türkischen Regimes. Bei Krieg stört die Friedensbewegung als feindliche Einheit, die versteht, "wie verletzlich die öffent- liche Unterstützung für das Militär ist", hat die NATO-Einrichtung JAPCC (Luftwaffenkompetenzzentrum) 2015 festgestellt. Umso wichtiger ist es, dass wir eine starke linke Antikriegsbewegung aufbauen und der NATO an der Heimatfront inden Rücken fallen. Dabei müssen wir die Tradition der internationalen Solidarität wieder aufleben lassen. Heute stehen wir solidarisch an der Seite der kurdischen Befreiungs- bewegung in Rojava, die Vorbild für die gesamte Region sein kann. Der Kampf der YPG/YPJ gegen Dschihadisten und deren Helfer ist kein Terrorismus, sondern ein legitimer Befreiungskampf. Antimilita- rismus sollte wieder Kernanliegen linker Politik werden. Es reicht aber nicht, nur für den Frieden zu sein. Krieg hat Ursachen, benennen wir diese und erkämpfen wir eine solidarische Perspektive jenseits des Kapitalismus im Interesse des Überlebens der Menschheit. Soğuk savaş sonrası tek askeri ittifak olan NATO, bütün dünyada savaşları ve yıkımları yay- gınlaştırıyor. 1990’lardan beri Alman Federal Ordusu bu haksız savaşların içinde önemli bir rol oynuyor. Savaşlarda veya askeri müdahalelerde genellikle itibarsızlaşan rejimlerin çökertilmesi, ticari kanallara erişimlerin sağlanması, yeraltı/hammade kaynakları sevkiyatının güvenliği, politik nüfuz alanları ya da stratejik önemli bölgelerin kontrolü gibi ilhakçı emperyal emeller öne çıkmaktadır. Hatırlandığı gibi Alma- nya’nın eski Cumhurbaşkanı Köhler bu kirli emelleri ‘‘açıkça‘‘ ifade ettiği için istifa etmek zorunda kalmıştı. Bu kirli emeller Alman Ordusu’nun temel belgelerinde 1994 yılından beri yer almaktadır. Sırbistan, Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Sudan, Mali, Ukrayna, Yemen, Türkiye, Somali, Gazze, Lübnan veya Akdeniz sahil boylarında Batı ülkeleri ve ittifak güçleri, bu kirli savaşları, işgal ve ilhakları derinleştiriyorlar. Em- peryalizm sürekli daha fazla yıkım ve kaos üreterek dünyanın bir çok bölgesini politik sarsıntılara mahkum ediyor. Gerici savaş ağaları ve milis güçleri, İslam Devleti gibi örgütleri büyüterek ve finanse ederek, bu talancı emelleri yerelleştiriyorlar. Emperyalistler bazen bu güçlerle, bazen de aynı güçlere karşı kendile- rince ve herdaim askeri ve politik müdahale edebilme gerekçesi buluyorlar. Kapitalizmin genel savaş emelleri ve günlük ekonomik şiddet politikaları dünya çapında açlık, fakirlik, sefalet ve şiddet üretiyor. Suriye’de sürdürülen vekalet savaşı veya iç savaş da aynı şekilde Batı’nın dış müdahalesinin bir ürünü olarak gündemleşiyor ve kızışıyor. Her on Suriyeli’den biri ya ölü ya da yaralı drumundadır. Her iki kişiden biri ise sığınmacı olarak ülkesini/memleketini terketmiş durumdadır. Bugün Avrupa kalesinin kapılarını döven sığınmacı hareketi, bu gerici egemenlik ve talan politikalarının dolaysız bir ürünüdür. Göçmenlere ve mültecilere karşı geliştirilen ırkçı saldırganlıklar ve kışkırtmalar, aynI zaman- da bu politikaların bir ürünü olarak, dramatik düzeyde bir artış göstermektedir. Özellikle NATO üyesi Türkiye‘nin AKP-Rejimi, katliamcı politika ve uygulamalarına bu olumsuz gelişmeler bağlamında daha da hız vermiştir. Bu rejimin Kürt halkına ve ilerici-sol kesimlere karşı uygulamaları faşizan karakter taşımaktadır. Bütün muhalefeti şiddetle bastıran, mahalleleri büyük silahlarla taciz ateşine tutan, şehir halkını esir alan ve insanları açıktan katleden bir politika, açıktır ki devlet terörüdür. Ayrıca, Türkiye devleti ve hükümeti, kendine komşu ülkelerin iç sorunlarına karışmakta, oralarda savaşları-iç savaşları körüklemekte ve Ortadoğu’nun verili koşullarda ileri bir örgütlenme olan YPG’ye karşı savaş ilan etmektedir. Alman hükümeti ise bu bölgeye ha bire silah ihraç etmekte, bununla kalmayıp Almanya’daki ilerici, devrimci ve Kürt politikacıları tutuklayarak ve yargılayarak Türk rejimine aktif destek sunmaktadır. Barış hareketlerini düşman statüsüne koyan bir NATO araştırma örgütlenmesi olan JAPACC (Hava Sa- vunma Yetkinliği Merkezi) adlı kurumun da itiraf edercesine açıkladığı gibi; ‘‘Askeriye için kamusal destek çok sarsıntılı bir durumdur‘‘ tespiti, egemenlerin kendi ülkelerinde korkulu rüyası haline getirebilmek için, güçlü ve etkili savaş karşıtı ve barışçı-sol bir hareket yaratmak için, dünden daha fazla elzemdir. Bunu başarabilmek için uluslararası dayanışma geleneğini yeniden güçlendirmek gerekir. Bu nedenle, bugün bütün Ortadoğu bölgesinde toplumsal ileri bir örnek olan, kürt özgürlük projesi ROJAVA‘nın yanın- da olmalıyız. YPG/YPJ’nin cihatçılara karşı mücadelesi terörizm değildir, tersine meşru bir özgürlük kavgasıdır. Mi- litarizm karşıtlığı, sol politikaların ve politikacıların, yeniden en önemli politik gündemleri arasında yer almalıdır. Bütün savaşların gerçek nedenleri vardır, barış istemek yalnız başına yetmemektedir. Bu ne- denleri teşhir etmeli ve buna karşı birlikte mücadele yürütülmelidir. Savaşların temel nedeni kapitalizm ise; buna karşı toplumsal dayanışmacı alternatifleri mücadele içinde yaratmalı ve insanlığın kurtuluşunu/ yaşama şansını böylece büyütmeliyiz.

Transcript of Seit dem Ende des Kalten Krieges führt die NATO als allein...

Page 1: Seit dem Ende des Kalten Krieges führt die NATO als allein ...siempreffm.blogsport.de/images/DasSchweigendurchbrechen.pdf · Soğuk savaş sonrası tek askeri ittifak olan NATO,

Seit dem Ende des Kalten Krieges führt die NATO als allein verbliebenes Militärbündnis vermehrt Kriege in aller Welt. Seit Mitte der 1990er Jahre ist auch die Bundeswehr wieder mit dabei. Mal geht es um den Sturz missliebiger Regime, den Zugang zu Handelswegen, Rohstoffe und Bodenschätze, politische Einfl usssphären oder die Kontrolle strategisch bedeutsamer Regionen. Als der damalige Bundespräsi-dent Köhler dies mehr oder weniger offen aussprach, musste er zurücktreten. Dabei sind bereits seit 1994 solche Leitlinien im Weißbuch der Bundeswehr ausgearbeitet. Ob nun in Serbien, Irak, Afghanistan, Libyen, Syrien, Sudan, Mali, Ukraine, Jemen, Türkei, Somalia, Gaza, Libanon oder im Mittelmeer,...Immer länger wird die Liste der Militäreinsätze des Westens und seiner Verbündeten. Immer öfter hinterlässt der Imperialismus Chaos, Zerstörung und destabilisiert ganze Regionen. Auch werden Warlords und Milizen wie der IS als regionale Stellvertreter ausgerüstet und fi nanziert. Mal mit ihnen, mal gegen sie, ein neuer Kriegsgrund ist schnell gefunden.

Kriegerische Einfl ussnahme und die ganz alltägliche ökonomische Gewalt des Kapitalismus sorgen weltweit für Hunger, Armut, Elend und Gewalt. Auch die Eskalation des syrischen Bürgerkrieges hat maß-geblich mit der Einfl ussname von außen zu tun. Jeder zehnte Syrer ist heute tot oder verwundet, jeder zweite auf der Flucht. Die Fluchtbewegungen, die heute Europa erreichen, sind also in erster Linie haus-gemacht. Gleichzeitig nimmt die rassistische Hetze gegen MigrantInnen und Gefl üchtete in Deutschland dramatisch zu.

Aktuell ist insbesondere die mörderische Politik des NATO Staats Türkei unter Führung des AKP-Regimes hervorzuheben. Deren äußerst brutales Vorgehen gegen die kurdische Bevölkerung im ei-genen Land trägt zunehmend faschistoide Züge. Niederhaltung jeglicher Opposition, Armeebeschuss von Wohnvierteln und Geiselhaft für ganze Städte: Terror als Mittel der Politik. Zudem betätigt sich die Türkei als Kriegstreiber in den angrenzenden Staaten und bekämpft die kurdische YPG als progressivste Kraft im Nahen Osten. Die Bundesregierung leistet mit ihren Waffenexporten, aber auch mit der Verhaftung von revolutionären und kurdischen Politikern hierzulande eine massive Unterstützung des türkischen Regimes.

Bei Krieg stört die Friedensbewegung als feindliche Einheit, die versteht, "wie verletzlich die öffent-liche Unterstützung für das Militär ist", hat die NATO-Einrichtung JAPCC (Luftwaffenkompetenzzentrum) 2015 festgestellt. Umso wichtiger ist es, dass wir eine starke linke Antikriegsbewegung aufbauen und der NATO an der Heimatfront inden Rücken fallen. Dabei müssen wir die Tradition der internationalen Solidarität wieder aufl eben lassen. Heute stehen wir solidarisch an der Seite der kurdischen Befreiungs-bewegung in Rojava, die Vorbild für die gesamte Region sein kann. Der Kampf der YPG/YPJ gegen Dschihadisten und deren Helfer ist kein Terrorismus, sondern ein legitimer Befreiungskampf. Antimilita-rismus sollte wieder Kernanliegen linker Politik werden. Es reicht aber nicht, nur für den Frieden zu sein. Krieg hat Ursachen, benennen wir diese und erkämpfen wir eine solidarische Perspektive jenseits des Kapitalismus im Interesse des Überlebens der Menschheit.

Soğuk savaş sonrası tek askeri ittifak olan NATO, bütün dünyada savaşları ve yıkımları yay-gınlaştırıyor. 1990’lardan beri Alman Federal Ordusu bu haksız savaşların içinde önemli bir rol oynuyor. Savaşlarda veya askeri müdahalelerde genellikle itibarsızlaşan rejimlerin çökertilmesi, ticari kanallara erişimlerin sağlanması, yeraltı/hammade kaynakları sevkiyatının güvenliği, politik nüfuz alanları ya da stratejik önemli bölgelerin kontrolü gibi ilhakçı emperyal emeller öne çıkmaktadır. Hatırlandığı gibi Alma-nya’nın eski Cumhurbaşkanı Köhler bu kirli emelleri ‘‘açıkça‘‘ ifade ettiği için istifa etmek zorunda kalmıştı. Bu kirli emeller Alman Ordusu’nun temel belgelerinde 1994 yılından beri yer almaktadır. Sırbistan, Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Sudan, Mali, Ukrayna, Yemen, Türkiye, Somali, Gazze, Lübnan veya Akdeniz sahil boylarında Batı ülkeleri ve ittifak güçleri, bu kirli savaşları, işgal ve ilhakları derinleştiriyorlar. Em-peryalizm sürekli daha fazla yıkım ve kaos üreterek dünyanın bir çok bölgesini politik sarsıntılara mahkum ediyor. Gerici savaş ağaları ve milis güçleri, İslam Devleti gibi örgütleri büyüterek ve fi nanse ederek, bu talancı emelleri yerelleştiriyorlar. Emperyalistler bazen bu güçlerle, bazen de aynı güçlere karşı kendile-rince ve herdaim askeri ve politik müdahale edebilme gerekçesi buluyorlar.

Kapitalizmin genel savaş emelleri ve günlük ekonomik şiddet politikaları dünya çapında açlık, fakirlik, sefalet ve şiddet üretiyor. Suriye’de sürdürülen vekalet savaşı veya iç savaş da aynı şekilde Batı’nın dış müdahalesinin bir ürünü olarak gündemleşiyor ve kızışıyor. Her on Suriyeli’den biri ya ölü ya da yaralı drumundadır. Her iki kişiden biri ise sığınmacı olarak ülkesini/memleketini terketmiş durumdadır. Bugün Avrupa kalesinin kapılarını döven sığınmacı hareketi, bu gerici egemenlik ve talan politikalarının dolaysız bir ürünüdür. Göçmenlere ve mültecilere karşı geliştirilen ırkçı saldırganlıklar ve kışkırtmalar, aynI zaman-da bu politikaların bir ürünü olarak, dramatik düzeyde bir artış göstermektedir.

Özellikle NATO üyesi Türkiye‘nin AKP-Rejimi, katliamcı politika ve uygulamalarına bu olumsuz gelişmeler bağlamında daha da hız vermiştir. Bu rejimin Kürt halkına ve ilerici-sol kesimlere karşı uygulamaları faşizan karakter taşımaktadır. Bütün muhalefeti şiddetle bastıran, mahalleleri büyük silahlarla taciz ateşine tutan, şehir halkını esir alan ve insanları açıktan katleden bir politika, açıktır ki devlet terörüdür. Ayrıca, Türkiye devleti ve hükümeti, kendine komşu ülkelerin iç sorunlarına karışmakta, oralarda savaşları-iç savaşları körüklemekte ve Ortadoğu’nun verili koşullarda ileri bir örgütlenme olan YPG’ye karşı savaş ilan etmektedir. Alman hükümeti ise bu bölgeye ha bire silah ihraç etmekte, bununla kalmayıp Almanya’daki ilerici, devrimci ve Kürt politikacıları tutuklayarak ve yargılayarak Türk rejimine aktif destek sunmaktadır.Barış hareketlerini düşman statüsüne koyan bir NATO araştırma örgütlenmesi olan JAPACC (Hava Sa-vunma Yetkinliği Merkezi) adlı kurumun da itiraf edercesine açıkladığı gibi; ‘‘Askeriye için kamusal destek çok sarsıntılı bir durumdur‘‘ tespiti, egemenlerin kendi ülkelerinde korkulu rüyası haline getirebilmek için, güçlü ve etkili savaş karşıtı ve barışçı-sol bir hareket yaratmak için, dünden daha fazla elzemdir.Bunu başarabilmek için uluslararası dayanışma geleneğini yeniden güçlendirmek gerekir. Bu nedenle, bugün bütün Ortadoğu bölgesinde toplumsal ileri bir örnek olan, kürt özgürlük projesi ROJAVA‘nın yanın-da olmalıyız. YPG/YPJ’nin cihatçılara karşı mücadelesi terörizm değildir, tersine meşru bir özgürlük kavgasıdır. Mi-litarizm karşıtlığı, sol politikaların ve politikacıların, yeniden en önemli politik gündemleri arasında yer almalıdır. Bütün savaşların gerçek nedenleri vardır, barış istemek yalnız başına yetmemektedir. Bu ne-denleri teşhir etmeli ve buna karşı birlikte mücadele yürütülmelidir. Savaşların temel nedeni kapitalizm ise; buna karşı toplumsal dayanışmacı alternatifl eri mücadele içinde yaratmalı ve insanlığın kurtuluşunu/yaşama şansını böylece büyütmeliyiz.