K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II....

16
20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ 23 Kasım 2019 Cumartesi SAYI: 271 Politik Tarihi dönemeç yeni yüzyılın eşiğinde K Ü R T L E R

Transcript of K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II....

Page 1: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ

23 Kasım 2019 Cumartesi

SAYI: 271Politik

Tarihi dönemeç

yeni yüzyılın eşiğindeK Ü R T L E R

Page 2: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

Medya Presse-und Werbeagentur GmbH [email protected]: Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür ReçberlikHans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg

Almanya’nın ikiye bölünmesiyle sonuçla-nan ve yakın tarihte Potsdam Antlaşmasıolarak da bilinen Sovyetler Birliği ile Ame-rika Birleşik Devleri ve İngiltere arasındayapılan görüşmelerden bir kare.

(1945/Potsdam)

Kolombiya hükümeti ile FARC arasında 24 Ağustos 2016’da imzalanan barış an-laşması üzerinden 3 yıldan fazla bir zaman geçti. Küba garantörlüğünde ve BMgözetiminde 3 yıl önce gerçekleşen silah bırakma anlaşmasından bu yana 151eski FARC-EP gerillası, gerillaların ailelerinden de 35 kişi olmak üzere toplam666 kişi, hükümete bağlı paramiliter gruplar ve çeteler tarafından katledildi. Onedenle de Kolombiya barış anlaşması, “Öldüren Barış” olarak ifade ediliyor.

Öldüren barıs

PotsdamAntlasması

Page 3: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

3

Kürt halkı 1800’lerden günümüze bulun-duğu her mekanda saldırılara karşı 200yıldır direniyor. Onurlu Kürtler hiçbir halka

saldırmadı, aksine kendisine saldıranlara karşıgücü oranında direnmeyi, korunmayı ve savun-mayı esas aldı. Tarihin hiçbir kesitinde Kürtler işgalve istilalar karşısında boyun eğmemiş, hep özgür-lüğü esas alarak savaşmışlardır. Acıları bol, bedel-leri çok ağır süreçler yaşamışlardır. İnadınayokluğu, yoksulluğu kimsesizliği itilmişliği de yaşa-salar, onurlarından özgürlüklerinden bir adım geridurmamışlardır. Öyle ki istilacı güçler, insanlık tari-hinde 12 bin yıllık geçmişi olan, insanlık ailesindeen şerefli konukseverliğini yapan, tüm halklara şuveya bu düzeyde katkı sunan bu halkı varlık olarakyok saymış, dilini, kültürünü ve tarihini öğrenip ya-şatmaması için akıl dışı hikaye ve rivayetlerle Kürthalkının tarihini kendileri yazmışlardır. Kimliksiz, ki-şiliksiz, tarihsiz, tarifsiz bir halk olarak hep boyuneğdirilmeye, çökertilmeye çabalamışlardır. Acıolan, demokrasi havarisi kesilen uluslararası dev-letler de bunu çıkarları temelinde kullanmak ama-cıyla görmezden gelmiştir.

Bu acı, yıkım ve sürgünleri yaşamalarının teme-linde direnmeleri değil teslimiyeti, işbirliği kendi-lerine meziyet edinmiş, kendilerini bu halkınsahipleri olarak gören şahsiyetler, beyler, mirler,ağalar ve işbirlikçi kesimler olmuştur. Bu köhnezihniyet sahipleri işgal, istila ve katliamlarda ege-menlerin yanında çıkarları için büyük bir halkınerimesine, dağılmasına, yok olmasına çanak tut-muştur. Bu nedenle birlik ruhu parçalanmış, güven

zedelenmiş, aidiyet bir dengbêjin kilamında, me-selinde, çîrokunda bir yara olarak hep kanamıştır.

Böyle olması bir kader değildir. Bunu muğlaklaş-tırıp böyle de yaşanabilir demek insanlık vicda-nıyla, ahlakıyla da bağdaşmaz. Kürt halkı sahipsizdeğildir. Kendi iradesini özgürlük tutkusunu herşeye rağmen haykırmasını bilmiş, ancak sağır sul-tanlar diyarında çığlık olup uluslararası güçlerinçıkar sofralarında ya meze ya da komşu egemendevletleri terbiye etmenin gerekçesi olmuştur.Kürt kapanı denilen ölümlerden ölüm beğen-dirme dayatması, Kürtlere ve bu coğrafyada yaşa-yan halklara hep reva görülmüştür.

Üçüncü bir yola Kürtlerin kendisi karar verebilir.Dün, bunun imkan ve koşulları olmadıysa dabugün her zamankinden daha fazla vardır. Kürthalkı ve dünya insanlığı buna her zamankindendaha fazla hazırdır. Rojava’ya TC’nin saldırısı, dün-yanın her tarafından çığ gibi büyüyen destek buhakikatı gösteriyor.

Tarih, toplum ve siyaset, bu baş aşağı gidişatıtersine çevirmek için her türlü imkanı çağımızdaaçığa çıkarmıştır. Uluslararası hegemonya güçleri-nin bin bir yüzlü oyununu görerek, dar, aile, çevre,mevki, görüş farklılıklarını bir kenara bırakaraktoplumsal, tarihsel siyasal birliği oluşturma zama-nıdır. Her onurlu insan, her bilinç kırıntısı taşıyansiyasetçi, aydın ve sanatçı, kaybedilen fırsatları,heba edilen zamanın farkına vararak, tarihin buen kutsal hükmünü yerine getirme göreviylekarşı karşıyadır. Ya gereklerini yapar ya da dün ol-duğu gibi bugün de tarihin en dip satırında yeralmaya mahkum olur. Ehmedê Xanî’nin özlemiolan ulusal birliğini geleceğini öngörme ve ge-reklerini yapma günüdür.

Kürt coğrafyası, egemen devletlerce işgal ve is-tila edilmiş olabilir. Kürt halkı görmezden gelini-yor olabilir. Bunlar, ulusal birliğingerçekleştirilmemesi önünde engel değildir.Engel olmadığını Rojava direnişi ve öz yönetimidünyaya göstermiştir. Kendilerini Kürt halkınınöncüsü görüp de ailesinin çıkar ilişkilerini göze-ten, ”Rojava’da PKK vardı, o yüzden TC saldırdı”diyerek absürt açıklamalar yapanlar artık şaşılıkla-rından kurtulmalıdır. Kürdistan Bölgesel YönetimiBaşbakanı Neçirvan Barzani, 25 Eylül 2017 GüneyKürdistan referandumu döneminde Türk devleti-nin aşağılık tehditleri karşısında teslim oluşunu,her tarafta askeri üsler kurmasına izin veripGüney Kürdistan’ı işgaline onay vermesini unut-muş olabilir ancak ne Güney halkı ne de diğerparçalardaki Kürtler bunu unutmadı. Barzani ai-lesi şunun bunun elinde oyuncak olmaktan kur-tulmalı, Ortadoğu halkları, dünyadaki tüminsanlık ve özelde Rojhilat’tan Güney Kürdistan’akadar ayağa kalkan halkın özgürlük ve birlik ta-leplerini duymalı. Bu, kendi gelecekleri açısındanda büyük bir kazanımdır.

Demokratik Ortadoğu birliği sağlanmadandünyadaki hiçbir sorunun kalıcı bir çözümününmümkün olmayacağı görülüyor. Bu kriz ve kaosdurumu aşılmasa çok daha büyük acıların yaşa-nacağı ve sadece Kürt halkını değil tüm insanlığıiçine alacağı geçmiş 200 yıllık tecrübelerden an-laşılmaktadır.

Kaos durumunu anlaşılır kılmadan, sanki nor-mal düzende yaşıyormuşuz gibi düşünür ve dav-ranırsak temel yanlışlara düşmekten, dolayısıylaçözüm yerine çözümsüzlüğü tekrar tekrar yaşa-maktan kurtulamayız.

◗ Kürt Kapanı denilen ölümlerden ölüm beğendirme dayat-ması, Kürtlere ve bu coğrafyada yaşayan halklara hep revagörülmüştür. Ancak bugün üçüncü bir yola Kürtlerin ken-disi karar verebilir. Kürt halkı ve insanlık buna her zaman-kinden daha fazla hazırdır.

◗ Demokratik Ortadoğu birliğini sağlamadan dünyada hiçbirsorunun gerektiği gibi çözülemeyeceği görülmektedir.Kaos aşılmazsa çok daha büyük acıların yaşanacağı vebunun sadece Kürtleri değil herkesi de içine alacağı, in-sanlığın geçmiş 200 yıllık tecrübelerinden anlaşılmaktadır.

Tarihin hükmü ulusal birlik diyor

Şahin DOĞU▼

Page 4: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

Yazının başlığını önce “EhmedêXanî’yi İsyan Ettiren An-laşma” koyacaktım ancak

sonradan değiştirdim. Gerçekten deKürdistan’ı ilk kez resmen ikiye bölenbu anlaşma olmasaydı, bu Kürt filozof-şairin ünlü ansiklopedik- mesnevisi“Mem û Zîn” belki de olmayacak ya dabaşka biçimde kaleme alınıp bir aşkmesnevisi ortaya çıkacaktı.

Gerçekten de bugünkü söyleyişle ne diyordu, daha17. yüzyılda Kürdistan’ı ikiye bölen ”Kasr-ı Şirin Anlaş-ması” üzerine bu bilge Kürt şairi “Derdimiz” adlı bö-lümde:

“Bizden çıksın cihanı fethedecek bir fedakâr/ Bun-dan bize bir padişah meydana gelsin/ Eğer bizim birpadişahımız olsaydı/ Allah ona layık bir taç verseydi,ona bir taht ayırırdık/ Bize bir şans tecelli ederdi/Onun bir tacı yetimleri teselli edecekti/ Bizi biçarele-rin elinden kurtaracaktı/ Bu Rumlar ile Türkler bizehâkim olmaktan el çekecekler/ Memleket Türk veAcemler tarafından harap, mahkum, mağlup, aşağı-lanmış ve köle olmaktan kurtulacaktı...”

Ehmedê Xanî’nin; Kürdistan’ın Türkler, Acemler veAraplar arasında bölünmesine gösterdiği büyük tepkive vatanseverlik bağlamında dile getirdiği bağımsızve özgür yaşama çığlığı, devletin gizli raporlarında dayer almış ve bunu “Kürtler ve Ulusal- Demokratik Mü-

cadeleleri” (Ank. 1993) kitabımda görenProf. Dr. Baskın Oran, aynen şöyle de-mişti:

“Mehmetçiğim, devletin gizli rapo-runda görmesem, daha 17. yüzyıldasöylenen bu ileri sözlere inanmayacakve bunları senin ürettiğini sanacak-tım!..”

Oysa, daha 1919’da İstanbul’da yapı-lan basımına bir “Dibaçe” (Önsöz)

yazan Müküslü Hamza Bey, eserin bu özelliğine dikkatçektiği gibi; Şark İstiklal Mahkemesi heyeti üyeleri deŞark Islahat Encümeni’ne verdikleri raporlarda, Kürttekke ve zaviyelerinde bu eserin sıklıkla okunduğunubildiriyorlardı.

Keza ünlü Kürt aydını Celadet Ali Bedirxan, 1933’teCumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e gönderdiği AçıkMektub’da; İdris-i Bidlisi’nin Kürt mirliklerine yönelikpolitikasını, “Kürt sorununun başlangıcı” olaraksunup, Ehmedê Xanî’yi “Kürt vatanseverlik ve milliyetaşkının ilk mübeşşiri” olarak sunduğu gibi; İsmetİnönü yönetiminin 1946’da resmi raportör AhmetHasip Koylan’a hazırlattığı gizli Kürt Raporu’nda daaynı belirlemeye yer veriliyordu.

Yine, 1925’te Amed/ Diyarbekir’deki Şark İstiklalMahkemesi yargılamalarında savcı ve yedek üye ola-rak görev yapıp, 1940’lı yıllarda Birinci Umumi Müfet-tiş sıfatıyla görev yapan Avni Doğan, 1943’te

hazırladığı Kürt Raporu’nda, bu hususu şu sözlerlevurguluyordu:

“Nakşibendi Şeyhlerinin, Ehmedê Xani adındaki ta-nınmış Kürt milliyetçi yazarının yazdığı Mem û Zinadlı eseri, âyinlerden sonra okutarak Kürtler’de milliduygu cereyanlarını uyandırmağa çalıştıkları, Şark İs-tiklal Mahkemesi tarafından tesbit edilmiştir.”

Açık söylemde Dersim Soykırımı ile “Kürt meselesi-nin tarihe karıştığını” söyleyen resmi irade; bunungerçekçi olmadığını bildiği içindir ki 1945’te Kürt so-rununun değişik boyutlarıyla ortaya konması için birrapor hazırlanmasını kararlaştırır. Bu görev, daha önceKürdistan’da valilik de yapmış olan dönemin MülkiyeBaşmüfettişi Ahmed Hasıp Koylan’a verilir. Koylan, ra-porun ilgili bölümünde daha 1946’da şunları söyleye-cektir:

“Kürtler’e milliyet ve istiklâl fikir ve aşkını ilk defatelkin eden, meşhur Kürt şairi Ahmed-i Hani’dir. Memû Zîn adlı destanı, Kürtler’i övüp onların milli duygula-rını harekete geçiren şiirler içermektedir.” (Bkz. M.Bayrak: Kürtler ve Ulusal- Demokratik Mücadeleleri;Özge yay. Ank. 1993, 2. Bas. 2013, s. 79).

4

Mehmet BAYRAK

Kürdistan’ı bölen

■ Kürdistan’ı bir “tepişme” alanı hâline getiren Osmanlı veSafevi Devletleri, Kasr-ı Şirin Anlaşması ile yeni sınırlarınıbelirledikten sonra bile “Kızılbaşlar” aleyhine sayısız fet-vaya tanık oluyoruz. Üstelik Safevi Devletinin özellikle 2. Şah İsmail döneminde hızla Şiiliğe kaydığı halde...

■ Uzun savaş yıllarından sonra aşağı-yukarı bugünkü Tür-kiye-İran sınırını belirleyen anlaşma, 17 Mayıs 1639’daİran’ın kuzey batısında Erdelan bölgesinde yer alan vekervanlar için önemli bir konak yeri de olan Kasr-ı Şi-rin’de yapılıyor. Kürdistan’ı resmen ikiye bölen Kasr-ı ŞirinAnlaşması; bugün de çok az değişiklikle Türkiye-İran sını-rını belirliyor. Bu anlaşmanın Kürt ve Kürdistan tarihi açı-sından çok daha derin ve önemli bir anlamı vardır.

■ Bu anlaşmadan önce büyük bölümü Safevilere bağlıolan Dêrsim ve Doğu Kürdistan’daki Kızılbaş ve YaresanKürt topluluklarından, geçmişte Horasan’da mecburi is-kâna tâbi tutulan onbinlerce aile, bu anlaşmayla sınırla-rın yeniden belirlenmesi üzerine eski yurtluklarına geridönmüşlerdir ki, “Horasan’dan gelme” hikâyesinin al-tında bu göç hareketi yatmaktadır.

Kasr-ı Şirin Anlaşması’yla Osmanlılarla Sefav-iler arasında bölünen Kürdistan toprakları.

(Dr. Bekir Kütükoğlu: Osmanlı-İran SiyasiMünâsebetleri; İst. 1962)

Kasr-ı Şirin’in yarattığı travma

Page 5: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

5

Resmi raportör Koylan, daha sonra şu belirlemedebulunuyor: “Ahmed-i Hani’nin serptiği milliyet to-humları Kürt milletinin kuraklığı içinde mahvoldu...”

Kuşkusuz bunda Kürtler’in genellikle feodal ilişki-ler içinde yaşamasının ve onun ideolojisi ümmetçi-liğe bağımlılığının önemli rolü var. Ancak buradaOsmanlı-Türk yönetimlerinin rolünü irdelemek ge-rekmez mi? Özellikle İdris-i Bidlisi ile başlayan üm-metçi; İttihadçı-Kemalist yönetimlerle devam edentasfiyeci uygulamaları kavramak durumundayız.

İdris-i Bidlisi dönemeci...Celadet Ali Bedirxan, Cumhuriyet’in 10. yılına teka-

bül eden 1933’te Mustafa Kemal’e gönderdiği AçıkMektub’da; İdris-i Bidlisi’nin Kürt mîrliklerine dönükpolitikasını, haklı olarak “Kürt sorununun başlangıcı”olarak sunmakta ve onu, kolonyalist/sömürgeci yö-netime hizmet etmekle suçlamaktadır. Bu, büyük öl-çüde doğrular içeren bir belirlemedir... Dar milliyetçiKürt çevrelerine göre ise, İdris-i Bidlisi “büyük bir dev-let adamı ve Kürt hâmisi”dir... Acaba gerçekten öylemi, şimdi biraz daha yakından bakalım...

Son yıllarda Kürt halkı ile Alevi toplumu arasındaciddi bir yakınlaşmaya tanık olduğumuz bir aşa-mada, birdenbire İdris-i Bidlisi ve Ebussud isimlerininpiyasaya sürüldüğüne tanık olduk.

Sanki İdris-i Bidlisi bir “Kürt” devlet adamı; EbussudEfendi de “Kürt” Şeyhülislâmı’ymış gibi!.. İdris-i Bid-lisi, Türkler’in pek övündüğü Uzun Hasan yönetimin-deki Akkoyunlu Devleti’nde 20 yıl süreyle bürokratolarak görev yapan ve dört dilde yazışma gerçekleş-tiren bir devlet adamı. Akkoyunlu Devleti’nin, “Kürt”kökenli Şah İsmail (Hatayî) tarafından yıkılması üze-rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kezuzun süre bu padişahın ve oğlu Yavuz Selim’in ya-nında görev yapan bir Osmanlı bürokratı.

Durum böyleyken, dört dilde yazışma yaptığıgibi dört dilde 34 eser veren bu bürokrat-yazarın,“Heşt Behişt” (Sekiz Cennet) adıyla önceki sekiz Os-manlı Padişahı üstüne yazdığı Farsça tarihtensonra, Yavuz Selim üstüne yazdığı “Selim-nâme”den yola çıkılarak bir anti-Kürt karalamakampanyası yürütülmektedir. Oysa bu manzum-tarihçe, Osmanlı divan edebiyatında yazılmış 24Selimnâme’den sadece birisidir. Dahası bir tarihçiolarak “50 bini mütecaviz (aşkın) Kızılbaş’ın katle-dildiğini” ilkin bu eserden öğreniyoruz.

Kimi Kürt aydınları onu Osmanlı hesabına çalışanbir “mandacı” olarak görürken; kimi Kürt milliyetçiaydınları ise onu büyük bir devlet adamı olarakgörmektedir.

Şeyhülislâm Ebussud Efendi’ye gelince... GüneyKürdistan’ın Amidiye şehrinden ataları gelip Çorum’ayerleşen bu şahsiyet, Osmanlı yönetiminde gelip-geçmiş (mükerrer atamalarla birlikte) 130 Şeyhülis-lâm’dan biridir. Osmanlı’nın etkin Şeyhülislamların-dan biri olduğu ve Hilafeti kurumsallaştırmaya çalışanYavuz döneminde Kızılbaşlar aleyhine birçok fetvahazırladığı bir gerçektir. Ancak, hemen sormak gerek-mez mi? Hangi Osmanlı Şeyhülislâmı Kızılbaşlar le-hine bir fetva vermiştir? Genişleme politikası içinyıllar yılı savaşan ve Kürdistan’ı bir “tepişme” alanı hâ-line getiren Osmanlı ve Safevi Devletleri, Kasr-ı ŞirinAnlaşması ile yeni sınırlarını belirledikten sonra bile“Kızılbaşlar” aleyhine sayısız fetvaya tanık oluyoruz.Üstelik Safevi Devleti özellikle 2. Şah İsmail döne-minde hızla Şiiliğe kaydığı halde...

Biliyoruz ki Osmanlı’nın 19. yüzyıl ortalarında yeni-leşme hareketinden sonra bile devlet gözetiminde Kı-zılbaş aleyhtarı kitapçıklar basılabilmektedir.Sözgelimi bunlardan biri, 1865 tarihinde yayımlanmışolan şu kitapçıktır: “Elsine-i Nâsda Kızılbaş DemekleMaruf Tâife-i Rezilenin Hezeyanlarını Mübeyyin Bir Ri-sale-i Müstakile” (Halk Arasında Kızılbaş Olarak Bili-nen Rezil Topluluğun Saçmalıklarını Açıklayan BirBağımsız Risale)...

Görüldüğü gibi, tüm bu konular için tarihi iyi bil-mek ve objektif olarak sorgulamak gerekiyor.

Kasr-ı Şirin’in günümüze uzanan izleri...Bilindiği gibi uzun savaş yıllarından sonra aşağı-yu-

karı bugünkü Türkiye-İran sınırını belirleyen anlaşma,17 Mayıs 1639’da İran’ın kuzeybatısında Erdelan böl-gesinde yer alan ve kervanlar için önemli bir konakyeri de olan Kasr-ı Şirin’de yapılıyor.

Kürdistan’ı resmen ikiye bölen Kasr-ı Şirin Anlaş-ması, kuşkusuz gerek Osmanlı gerekse İran tarihi açı-sından önemlidir ve taraflar açısından farklıbiçimlerde değerlendirilmektedir. Osmanlı, bunu dö-nemin padişahı IV. Murad’ın dirayetine, İran tarihleriise I. Şah Abbas’ın ölümü üzerine tahta geçen I. Sa-fi’nin dirayetsizliğine bağlamaktadır.

Bugün de çok az değişiklikle Türkiye-İran sınırınıbelirleyen ve 1639 tarihinde bağıtlanan bu anlaşma-nın Kürt ve Kürdistan tarihi açısından çok daha derinve önemli bir anlamı vardır.

İhtiyaç duyuldukça bu iki devlet tarafından üze-rinde oynanan bu anlaşma sonrasında bile, bunun fa-turası tepişme alanı üzerinde bulunan Kürtlere

çıkarılmaya çalışılmıştır. Sözgelimi Kürtler açısındanda büyük önem taşıyan “Tarih-i Âlemârâ-yı Abbasi”debunun sayısız örneklerini görebiliriz.

Geçmişte muhtar ya da yarı-muhtar (otonom) ya-şayan Kürt mîrlikleri bu anlaşmayla daha da bağımlıduruma gelmiş ve geçmişte sınırları neredeyse gü-nübirlik değişen Kürdistan toprakları, resmen ikiyebölünmüştür. Dahası, bu güvenceyle durumu uygungören Osmanlı Sultanı, Sincar bölgesindeki ÊzîdîKürtler’e ölümcül bir darbe vurma girişiminde bu-lundu ki, “74 Ferman”ın en acımasızlarından biri debu dönemde gerçekleşmiştir.

Yukarda da vurguladığımız gibi, bu anlaşmanınKürtler açısından daha derin ve kalıcı izleri vardır. Birdefa, bu anlaşmadan önce büyük bölümü Safevi-ler’e bağlı olan Dêrsim ve Doğu Kürdistan’daki Kızıl-baş ve Yaresan Kürt topluluklarından geçmişteHorasan’da mecburi iskâna tâbi tutulan onbinlerceaile, bu anlaşmayla sınırların yeniden belirlenmesiüzerine eski yurtluklarına geri dönmüşlerdir ki, “Ho-rasan’dan gelme” hikâyesinin altında bu göç hare-keti yatmaktadır.

Bundan daha önemli sonucu ise Kürdistan’ın ikibüyük devlet arasındaki bir anlaşma ile resmenikiye bölünmesi ve bunun Kürt aydın hareketi üze-rinde yarattığı travmadır ki, bunun ilk örneğini Eh-medê Xanî’nin kişiliğinde vermiştik.

Lozan Antlaşması ile Kürdistan’ın dörde bölün-mesi nasıl Kürt aydınlanma hareketi üzerinde birtravma yaratmışsa, kendi arzusu dışında gerçekle-şen bu bölünme de büyük bir travma yaratmıştır.Hele hele, Alman militarizminin kucağında I. DünyaSavaşı’na giren Osmanlı İttihad- Terakki yönetimininyenileceği belli olduktan sonra, daha 1916 Sykes-Picot Anlaşması ile Kürdistan’ın yeniden paylaşılma-sının öngörüldüğünün anlaşılmasından sonra Anka-ra’daki Kemalist yönetimin 1921/22’de İngiliz veFransızlar’la aşağı yukarı bugünkü sınırları belirle-yen yani Kürdistan’ın dörde bölünmesini öngörengizli anlaşmalar yaptığının öğrenilmesi, büyük birtravmaya yol açmıştır.

İngilizler, Güney Kürdistan’a özerk yönetim sözü ve-rirken Türk istihbaratının Kürtler’i “bağımsızlık” tale-bine yönlendirerek çıkmaza sokmaları, öte yandandaha 1919’da Sivas Kongresi aşamasında Amerikanasıllı Fransız ajan gazeteci Madam Galu’nun M.Kemal’le görüşmeye başlayıp akabinde bugün çarpıcıolayların yaşandığı Rojava’nın gizlice Fransız manda-sına verilmesine ilişkin anlaşma süreci bilinmeden,bugünkü gelişmelerin ana kaynağını kavrayamayız.

Rojava’daki Kürddağı Kürtleri’nin 1922’de Anka-ra’da yayımladıkları “Mutalebât”ı Türkiye’de ilk kezyayımlayan bir araştırmacı olarak rahatlıkla diyebili-rim ki; eğer Cumhuriyet yönetimleri önce bu (TaleplerDilekçesi)’ni, ardından 1923’te tarihi bir konuşmayapan Bidlis Mebusu Yusuf Ziya Bey’in ayakta alkışla-nan Meclis konuşmasının, ardından ülke dışına çık-mak zorunda kalan Kürt aydınlanma hareketinin1926’da Kürt kökenli Başbakan İsmet Paşa’nın şah-sında Hükümet’e yolladığı “Metâlib-i Milli” (Ulusal İs-tekler) memorandumunu doğru kavrasaydı, son yüzyıllık acılı gelişmelerin hiçbiri yaşanmayacaktı.

Kürt halkının bu çağdaş ve demokratik taleplerired ve inkâr edilerek; Amerika ve İngiltere’nin hi-mayesinde tümü Kürt sorunu olan Türkiye, İran,Irak ve Suriye yönetimlerinin Sadabad Paktı, Bağ-dat Paktı ve CENTO (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) ileKürt halkına karşı ittifak yapması, son yüzyıllık acılıtarihin başlıca sebebidir... Birbirini hiç de sevmeyenbu ülke yönetimlerinin, Kürt sorununda birleşme-leri tesadüfi değildir.

Ancak biliyoruz ki, Ahmed Arif’in “dört yanımpuşt zulası” belirlemesine rağmen Tevfik Fikret’indediği gibi “en büyük kuvvet hak’tır, haklılıktır” vesonunda o kazanacaktır.

■ Kürdistan’ın iki büyük devletarasındaki bir anlaşma ile res-men ikiye bölünmesi ve bununKürt aydın hareketi üzerindeyarattığı travmadır ki, bunun ilkörneğini Ehmedê Xanî’nin kişi-liğinde vermiştik. Lozan Antlaş-ması ile Kürdistan’ın dördebölünmesi nasıl Kürt aydın-lanma hareketi üzerinde birtravma yaratmışsa, kendi ar-zusu dışında gerçekleşen bubölünme de büyük bir travmayaratmıştır.

Ehmedê XANÎ

Page 6: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

6

Günümüzden 103 yıl önceİngiliz politikacı MarkSykes ve Fransız emekli

diplomatı François GeorgesPicot, yanlarına Çarlık RusyasıDışişleri Bakanı Sergey Saza-nov’u da alarak bir anlaşma im-zaladılar. ”Hasta Adam”Osmanlı’yı aralarında paylaşanüç devlet, kendi çıkarlarına hiz-met eden bir harita da hazırla-mış, ardından planlarını yaşama geçirmeyeyönelmişlerdi.

Tarafların hazırladığı haritada Çarlık Rusyasıkontrolünde olan Güney Kürdistan’ın Amediyekentinden en güney ucu Xaneqîn’e kadar olanbölge ile Ermenistan diye tabir edilen Kürdistan’ınkuzeydoğu bölgesi ve Boğazların kontrolü Rus-ya’nın hakimiyetine veriliyor, Kürdistan’ın diğerbölgeleri ise İngiliz ve Fransız devletleri arasındapay ediliyordu.

Anlaşma ile Kürdistan dışında kalan günümüzünSuriye, Irak, Ürdün ve Lübnan’ı da İngiliz ve Fransızegemenliğine terk edilerek Filistin için özel bir yö-netim oluşturulması bağıtlanıyor, zaman içinde İs-rail devletinin de kurulması gerektiğinin altıçiziliyor.

Çarlık Rusyası bölgedeki askeri varlığı nedeniylebu anlaşmanın tarafı olurken, söz konusu durumEkim Devrimi’ne kadar devam etti. Ekim Devri-mi’nin akabinde Çar’ın gizli kasasında bulunan buanlaşma, devrimin liderleri Lenin ve Troçki tarafın-dan teşhir edilerek Sovyetler Birliği’nin ‘emperya-lizmin kiri’ tabir edilen bu anlaşmadan çekildiğiaçıklandı.

Anlaşmadan çekilen Sovyetler Birliği, bölgedeki

askerlerini de peyder pey geri çağırır.Böylece Sykes Picot ile adı Ermenistan ya-pılarak Rusya’ya bırakılan Kürdistan top-rakları da zaman içinde tamamenTürkiye’ye bırakılır.

Sykes Picot anlaşmasında Kürtler yok-tur. Kürtlerin vatanı emperyalistler tara-fından paymal edilmiştir. Araplar, ortakve egemen bir ulus olarak değil, emper-yalistlerin çıkarına hizmet edecek küçükkabilelere ayrılmıştır. Emperyalizmin kirli

anlaşmasından sadece bir yıl önce 1,5 milyonukatledilen bölgenin kadim halkı Ermeniler, ÇarlıkRusyası’nın kirli emellerine kurban edilmiştir. Cet-veli eline alıp sınırları çizen Sykes, Picot ve Saza-nov, ulusları, etnisiteleri, inançları sürekliuzlaşmazlık yayacak, çatışacak, istikrarı engelleye-cek; daha da önemlisi iradelerinin tecelli etmeye-ceği bir biçimde yeniden dizayn etmiştir.

Tam da bu nedenle Sykes Picot, Ekim Devrimi li-derlerinin dediği gibi ‘emperyalizmin kiridir’; hiçkuşku yok kirli bir anlaşmadır.

Bu anlaşmanın teşhirinden sonra ilk olarakLozan Antlaşması ile 1923’te Türkiye Cumhuriyetidevletinin kuruluşu ilan edildi. Irak, ancak 1932’deİngilizlerin “himayesinden” kurtulabildi. Suriye’ninFransızların “himayesinden” kurtulması ise 1946’yıbuldu. Arada Ürdün ve Lübnan kuruldu. Filistin’i ta-kiben ise 1948’de İsrail kuruldu.

Nasır milliyetçiliği döneminde Suriye ve Mısır,Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kursalar bile bu cum-huriyet ancak 1961’e kadar sürdü. Irak’ta da1958’de Abdülkerim Kasım, Kral Faysal’ı devirerekdarbe ile iktidara gelmiş, Irak’ı Kürtlerin ve Arapla-rın ortak devleti olduğunu ilan etmişti. Irak’taki budeğişim de ancak 1961’e kadar sürdü

◗ 103 yıl önce cetveli eline alıp sı-nırları çizen Sykes, Picot ve Sa-zanov, ulusları, etnisiteleri,inançları sürekli uzlaşmazlıkyayacak, çatışacak, istikrarı en-gelleyecek, daha da önemlisiiradelerinin tecelli etmeyeceğibir biçimde yeniden dizayn et-miştir. Tam da bu nedenleSykes Picot, Ekim Devrimi li-derlerinin dediği gibi ‘emper-yalizmin kiridir’, hiç kuşku yokkirli bir anlaşmadır.

Sykes Picot’un

devamlılığını sağlama derdindeler

Fehim IŞIK

Mark Sykes François Georges-Picot

Page 7: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

Nasır milliyetçiliğinin etkisine giren AbdülkerimKasım öncekilerinin yaptığı gibi yüzünü Kürdis-tan’a döndü, akabinde o güne kadar 10 kişilik IrakDevlet Konseyi’nin üyesi olan KDP lideri MeleMustafa Barzani 30 yıl sürecek bir silahlı mücade-leyi başlattı.

Kürtler, Sykes Picot sonrasında bölgede ilk ola-rak Mahabad Kürdistanı Cumhuriyeti’ni kurdu. Bucumhuriyet Sovyetlerin İran ile anlaşıp geri çekil-mesinden sonra, daha 11 ayı yeni dolmuşken1946’da yıkıldı, Cumhuriyetin lideri Qadı Muham-med 1947’nin 31 Mart günü cumhuriyeti ilan et-tiği Çarçıra Meydanı’nda asılarak katledildi.

Kürtlerin Mahabad sonrası kendi yönetimle-rini oluşturduğu bir diğer dönem, 11 Mart1970’te Irak lideri Saddam ile KDP lideri MeleMustafa Barzani arasında imzalanan otonomianlaşmasıyla kuruluşu ilan edilen Irak Kürdis-tanı’dır.

Bu durum 1975 Cezayir Anlaşmasına kadardevam etti. Irak ve İran, ABD’nin sponsorluğundaCezayir Anlaşmasıyla ihtilaflarını çözünce olanKürtlere oldu ve yeniden dağlara çekilmek zo-runda kaldılar.

1991 yılında Körfez Savaşı ile birlikte Kürtler birkez daha Güney Kürdistan’da kendi bölgeleriniyönetmeye başladılar. 2003’e kadar fiili olan buyönetim 2005’te Irak Anayasası’nın kabul edilme-siyle federal bir bölgeye dönüştü.

2011 Suriye krizi sonrasında Rojava tabir edilenBatı Kürdistan ile bölgede Demokratik SuriyeGüçleri - QSD’nin denetiminde olan Kuzey veDoğu Suriye’nin diğer bölgelerinde önemli ilerle-meler sağlandı.

Özellikle 19 Temmuz 2012 Rojava Devrimi’ninakabinde Kürtler ve bölgenin diğer halkları ileinanç grupları adım adım demokratik özerk ku-rumlarını inşa etti; bölgenin savunmasından eği-tim ve sağlığa kadar yaşamın birçok alanında tümOrtadoğu’ya örnek olabilecek adımlar attı.

Sykes Picot’ta kirli bir anlaşma ile Kürdistan’ı

parçalayan, bölgenin halklarını ve farklıinanç gruplarını sürekli çatışma içinde tut-mak için adımlar atan emperyalist güçler, Ro-java’da oluşturulan sistemi kendi çıkarlarınauygun görmediler elbet. Bu nedenle bir yan-dan işgal ve soykırımı Kürt düşmanlığı parale-linde götüren Türk devletine fırsat vererekağırlıkla Kürtlerin yaşadığı kent ve kasabaların iş-galine fırsat verdiler, diğer yandan da DAİŞ gibiceberrut bir çete örgütünün bitirilmesinde QSDgüçleri ile ittifak kurdular.

21. yüzyılda yaşanan, adeta Sykes Picot’unfarklı bir versiyonu olarak yaşama geçirilmek is-tenen yeni dizayn hareketinde Rusya yenidendevrede. Rusya, soğuk savaş döneminin ardın-dan çekildiği Ortadoğu’ya, Putin ile birlikte birkez daha yöneldi. Bir diğer devrede olan güç iseAmerika, ki Amerika bu bölgelerden neredeysehiç çekilmemişti. Soğuk savaş döneminin ardın-dan ise deyim yerindeyse taht kurmuştu. Bununyanı sıra Avrupa devletleri de kendi çıkarlarınıkorumanın derdine düşmüş vaziyette. HiçbirininOrtadoğu’da, Suriye ve Irak’ta yaşanan korkunçkatliamlarla, Türk devletinin sivillere dönük acı-masız saldırılarıyla ilgisi yok. Sürekli ‘endişe duy-duklarını’ açıklıyorlar ama Türkiye mültecilerikendi ülkelerine göndermesin diye de bu devle-tin yaptıklarını görmezden gelip milyonlarcaeuro vermekten imtina etmiyorlar.

Günümüzden 103 yıl önce 3 hastanın çizdiğiharita, kendi çıkarlarından hala vazgeçmeyengüçlerin ayak oyunları ve dayatmalarıyla bugün-lere kadar geldi. Bugün de yeni ayak oyunları ilebölgeyi kendilerine göre dizayn etmekten vaz-geçmiş değiller.

Her şeye rağmen bilinen şu: Mızrak artık çuvalasığmıyor. Bugün olmasa bile en geç yarın Kürtlerde, bölgenin diğer halkları ve inanç  grupları daçıkar gruplarının dizaynlarını ellerinin tersiyle ite-bilecek, kendi kaderlerini tayin edebilecekleri, öz-gürce yaşayabilecekleri olanakları elde edecekler.

7

Kürtlerin Maha-bad sonrası

kendi yönetimlerinioluşturduğu bir diğerdönem, 11 Mart1970’te Irak lideriSaddam ile KDP lideriMele Mustafa Barzaniarasında imzalananotonomi anlaşmasıylakuruluşu ilan edilenIrak Kürdistanı’dır.

Bu durum 1975 CezayirAnlaşmasına kadardevam etti. Irak veİran, ABD’nin spon-sorluğunda CezayirAnlaşmasıyla ihtilafla-rını çözünce olan Kürt-lere oldu ve yenidendağlara çekilmek zo-runda kaldılar.

““

Page 8: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

8

1020’lerde Kürdistan’a askeri seferler düzenle-yen Türkler, 1820’lere kadar bu dağlık ve

çetin coğrafyanın içlerine giremediler. Yaklaşık bu 800yıllık süre zarfında Kürdistan’da asıl siyasal ve idari güçolan Kürt mirlikleri, Kürt siyasası ve sosyolojisine tama-men uyum sağlayıp, kendi aralarında birlik kuramadı-lar. Yapılan kısa süreli ittifaklar ise “bölgesel” olmaktanileri gidemediler; 1820’lerde Osmanlı cenahı, Tanzimatruhu ile “merkezileştirme operasyonları” kapsamındaKürdistan’daki bu mirlikleri birer birer ortadan kaldırır-ken, yüzyıllardır Kürt mirleri nezdinde biriken Kürt ser-mayesine de el koyup merkez İstanbul’a taşıdı. Bubağlamda “yenileşme-modernleşme” olarak literatüremal olan “Tanzimat” aynı zamanda Kürdistan’ın işgaledilmesi ve edinimlerinin talan edilmesinin de adıydı.

Tanzimat Süreci ile başlayan pro-Kürt ayaklanmala-rının sonuncusu olan 1914 Bitlis İsyanı, Kürdistan’ınOsmanlı imparatorluğundan kopuşunu amaçlarken,aynı yıl Osmanlı devleti “Birinci Dünya Savaşı” olaraktarihe geçecek olan 4 yıllık uluslararası bir savaşa ka-tıldı. Osmanlı’nın savaşa girmesi ile, “İslamizasyon sis-temi”nin Kürdistan’daki ayağı bazı Halidi şeyhler ve“modern Kürt ulusu tahayyülü”nü kendi iktidarı içinbüyük bir tehlike olarak gören bazı aşiret şefleri“cihat” mefhumu çerçevesinde, en azından savaş sü-reci boyunca Kürtleri Osmanlı cenahında tutmayı ba-şardılar. Lakin Osmanlı devleti savaştan mağlupçıktıktan sonra, devletin savaş öncesi hükmettiği idaricoğrafyanın sınırları tekrar çizilirken Kürt siyasası tek-rar sahneye çıktı.

Kürdistan’ın kuruluşuna “ümmet” engeli“Sevr Muahedesi” olarak isimlendirilecek olan

“Barış Antlaşması” süreci, Şubat 1920’de İtalya’nın

San Remo kentinde hazırlık konferansları ile başlar-ken, Paris’teki eski Osmanlı diplomatı MuhammedŞerif Paşa, “Kürt ulusu” adına konferanslara katılmayabaşladı. Ermeni Devrimci Federasyonu Taşnaksüt-yun’un (EDF) mühim isimlerinden Nubar Paşa ile,konferanslara Kürt-Ermeni bölgelerinin özerklikleriniiçeren raporlar ve sınırları iç içe geçmiş haritalar sun-dular. İkilinin ortak çabası, soykırım ve savaş koşulla-rından yeni çıkmış iki akraba halkın geleceği ve ortakyaşam iradeleri için Avrupalılarca bir fırsat olarak te-laki edilirken, Kürdistan ve Ermenistan’da sahada bu-lunan eski ittihatçı (yeni Kemalistlere dönüşmüşlerdi)kadrolar aşiret şeflerini ve Halidi şeyleri Şerif Paşa’yakarşı örgütlüyorlardı. Nitekim 19 Şubat’tan başlaya-rak Erzincan, Hasankale, Van, Elaziz gibi merkezler-den aşiret reisleri adına telgraflar gönderildi.Örneğin 22 Şubat’ta Balaban aşireti reisi Paşa Bey vearkadaşları adına gönderilen müşterek telgrafta,“kimsenin gücünün Kürtleri din ve ırk kardeşleriolan Türklerden ayırmaya yetmeyeceği” belirtili-yordu, özellikle “savaş esnasında serhat bölgesindeKürtleri katleden Ermenilerin temsilcisi Nubar Paşaile işbirliği yapan Şerif Paşa’nın kendi çıkarları içinçalıştığı” iddia ediliyordu. Bu telgrafı başka protestotelgrafları izledi. Bunların içinde en olumlusu, Mar-din’den “aşiret reisi Ömer” adına Mart ayında gön-derilen telgraftı ki, o da kişisel olarak Şerif Paşa’nınentelektüel birikimi ve yurtsever kişiliğine saygıduyduğunu ama Kürtlerin “ümmet”ten ayrılmak is-temediğini iddia ediyordu ve Kürdistan’ı ayırmayakalkıştıkları taktirde, Fransa ve İngiltere’yi "sizin savaşgemileriniz Kürdistan dağlarına çıkamaz, sizinle sava-şırız” diye açıkça tehdit ediyordu.

Seyit Rıza’nın mektubu anlaşma komitesine gönderildi1920’nin bahar aylarına gelindiğinde ise İstanbul

merkezli Kürt Teali Cemiyeti (Ligue Social Kurde)Fransa’nın öncülük ettiği antlaşma komitesine gön-

derdiği dilekçe ve mektuplar ile sürece dahil olmayabaşlamıştı. Cemiyetin lideri Seyyid Abdülkadir, genelsekreterleri Memduh Selim ve başkan yardımcısı M.Emin Bedirhan 8 Nisan 1920’de gönderdikleri dilek-çede, Şerif Paşa aleyhine gönderilen protesto tel-graflarının “sahte” olduklarını, özellikle Türkyönetimi tarafından kaleme alınıp aşiret reislerinezorla imzalattırıldıklarını belirterek, dilekçeye Koç-giri ve Dersim’den gelen ve aşiret reislerinin ıslakimza ve mühürlerinin olduğu bir dizi mektubu daekliyorlardı. Bu mektuplardan biri bizzat “Koçgirili-zade Ali Şir” tarafından Osmanlıca yazılıp ve altına“Sivas-Zara, İmraniye Kürdistan Teali Cemiyeti ŞubeReisi” ibaresi ile mühürlüydü, söz konusu dilekçede,Şerif Paşa’yı Kürtlerin meşru temsilcileri olarak gör-düklerini ve Kürdistan için “bağımsızlık” talep ettik-lerini yazıyordu. Diğer bir müşterek mektup iseDersim’den gönderilmişti ve Şeyhasananlı aşiretreisi “Seyyid Rıza”nın da aralarında bulunduğu Der-sim bölgesindeki etkili aşiret reislerine aitti. Mek-tupta aynı şekilde, hem Şerif Paşa’nın “Kürtlerintemsilcisi” olarak kabul edildiği belirtiliyordu vehem de Kürdistan’ın müstakil bir yapıya dönüşmesitalep ediliyordu.

Kürdistan’la ilgili maddelerKürt cephesinde bunlar yaşanırken, Kürdistan’daki

İngiltere ve Fransa’nın askeri bürolarında ise farklı ge-lişmeler yaşanıyordu. Güney, Kuzey ve Batı Kürdistan’ınbüyük bir kısmını işgal eden İngiltere ve Fransa Kürt-lere şimdilik bağımsız bir devlet bağışlamayı düşün-müyorlardı. Lakin buna karşılık en azından VanGölü’nün güney kısımlarını da içine alacak şekilde, İn-giltere ve Fransa’nın mandasında sınırlı bir Kürt özerkbölgesi oluşturmayı planlıyorlardı. Nitekim Haziran1920’de hazırlanan antlaşma metninin Osmanlıca nüs-hasında(1) 62., 63. ve 64. maddeleri doğrudan Kürdis-tan ile ilgiliydiler:

Sevr (Sevres) Antlaşması ve Kürtler:

1921’de tekrar çizilen Sevr Barış Antlaşması haritasında “Kürdistan”ayer verilmedi (Türk tarafına verilen haritadır.)

Seyyid Abdülkad’in Sevr Barış Antlaşması’na sunduğu “Kürdistan”haritasının orjinali

Yusuf MARUF▼

Haritalar ve dilekçeler kıskacında ‘Kürdistan’

“Sevr Muahedesi” olarak isimlendirilecek olan “Barış Antlaş-ması” süreci, Şubat 1920’de İtalya’nın San Remo kentindehazırlık konferansları ile başlarken, Paris’teki eski Osmanlıdiplomatı Muhammed Şerif Paşa, “Kürt ulusu” adına konfe-ranslara katılmaya başladı. Ermeni Devrimci FederasyonuTaşnaksütyun’un (EDF) mühim isimlerinden Nubar Paşa ile,konferanslara Kürt-Ermeni bölgelerinin özerkliklerini içerenraporlar ve sınırları iç içe geçmiş haritalar sundular.

✦ Kaleme alınan Antlaşma metni ve hazırlanan haritalar Er-meni cenahını memnun ederken, Kürtlerin tepkisiniçekti. 25 Haziran 1920’de Sevr komitesine kapsamlı bir“Kürdistan” haritasını da içeren bir mektup gönderenKürt Teali Cemiyeti’nin başkanı Seyyid Abdülkadir, Kürtle-rin çoğunlukta yaşadıkları bölgelerin sınırlarının dikkatealınmasını talep ediyor ve “Kürt özerk bölgesi”nin sınırla-rını teker teker tarif ediyordu.

Page 9: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

9

“Madde 62) Fırat'ın doğusunda, ileride saptanacakErmenistan'ın güney sınırının güneyinde ve 27. mad-denin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun olaraksaptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde,Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerelözerkliğini, işbu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasın-dan başlayarak altı ay içinde, İstanbul'da toplanan veİngiliz, Fransız ve İtalyan Hükümetlerinden her birininatadığı üç üyeden oluşan bir komisyon hazırlayacaktır.Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşamazsa, busorun, komisyon üyelerince bağlı oldukları Hükümet-lerine götürülecektir. Bu plân, Süryani, Keldaniler ile bubölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların ko-runmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır; buamaçla, İngiliz, Fransız, İtalyan, İranlı ve Kürt temsilci-lerden oluşan bir Komisyon incelemelerde bulunmakve işbu Antlaşma uyarınca, Türkiye sınırının İran sınırıile birleşmesi durumlarında, Türkiye sınırında yapıl-ması gerekebilecek düzeltmeleri kararlaştırmak üzerebu yerleri ziyaret edecektir.

Madde 63) Osmanlı Hükümeti, 62. Maddede öngö-rülen komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararla-rını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içindekabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yüküm-lenir.

Madde 64) İşbu Antlaşmanın yürürlüğe konuluşun-dan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdekiKürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türki-ye'den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Mil-letler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve Konsey debu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görü-şüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türki-ye'ye salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bubölgeler üzerindeki bütün haklarından ve sıfatların-dan vazgeçmeyi, şimdiden yükümlenir. Bu vazgeçme-nin ayrıntıları Başlıca Müttefik Devletlerle Türkiyearasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır.Bu vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman,Kürdistan’ın şimdiye dek Musul ilinde Vilâyeti kesi-minde yaşayan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletinekendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Dev-letlerce hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır.

Kürdistan sınırları tekrar hatırlatıldıBu maddeler ile Kürdistan’ın kuzey kesimleri Erme-

nistan’a, bırakılırken, Kürdistan’daki Keldaniler, Sürya-niler ve diğer dini ve ırki toplulukların özel bir statüyesahip olmaları şart koşuluyordu, aynı şekilde GüneyKürdistan’ın, kurulması planlanan Kürt devleti ile bir-leşmesi de tamamen oradaki Kürtlerin arzusuna bıra-kılmıştı.

Kaleme alınan Antlaşma metni ve hazırlanan harita-lar Ermeni cenahını memnun ederken, Kürtlerin tepki-sini çekti. 25 Haziran 1920’de Sevr komitesinekapsamlı bir “Kürdistan” haritasını da içeren bir mek-tup gönderen Kürt Teali Cemiyeti’nin başkanı SeyyidAbdülkadir, Kürtlerin çoğunlukta yaşadıkları bölgele-rin sınırlarının dikkate alınmasını talep ediyordu ve“Kürt özerk bölgesi”nin sınırlarını teker teker tarif edi-yordu:

“1- Kürdistan’ın kuzey sınırı Kürtlerin çoğunluğuoluşturduğu Erzurum, Bitlis ve Van vilayetlerini içerir.

2- Batı’da, Malatya sancağı ve Fırat’ın batısındaki et-nografik olarak da Kürt olan bölgeler Kürdistan’ın sı-nırları içerisindedir.

3- Güney’de Kürt özerk bölgesi Cizre, Midyat, Mar-din, Urfa, Suruç, Birecik, Rumkale, İslahiye üzerindenKürt dağı ve İskenderun körfezine uzanır ve her şey-den önce Kürdistan’ın denize açılması için Payas da busınıra dahil edilmelidir.

Sonuç olarak; şayet neredeyse tamamı Kürt olan bubölgeler “Kürt Özerk Bölgesi” ne dahil edilmezse, butehlikeli durum sürekli bir sorun ve talihsiz sonuçlardoğurabilir.”

Sevr komitesindeki taraf devletler barış antlaşma-

sını 10 Ağustos 1920’de imzalarken, Mustafa Kemal veona bağlı kadrolar Hacı Musa Bey, Diyap Ağa gibi etkiliaşiret reisleri ve Abdülbaki Küfrevi, Hazret (ZiyaeddinTaği-Norşin) gibi Halidi tekke sahibi şeyhler üzerindenKürdistan’da etkili olmaya başlamıştı. Adı geçen aşiretreisleri ve şeyhlerin bazılarına yüklü miktarda ödemeyapılırken (örneğin 1921’de Hacı Musa Bey’e bizzatMustafa Kemal tarafından bin altın gönderilmişti, sözkonusu para transferine dair yazışmaları, Cumhurbaş-kanlığı Cumhuriyet Arşivi’nde bulmak mümkün) bazı-ları da “Kürdistan Sevr Antlaşması ile Ermenistanolacak” şeklindeki dönemin meşhur paranoyası üze-rinden ikna edilmişti.

Ali Şir’in çıkışıTaraf devletlerin, antlaşmanın uygulanmasını gecik-

tirmesi ve Mustafa Kemal’in öncülük ettiği Ankaramerkezli hükümetin gün geçtikçe Kuzey Kürdistan veAnadolu’da güçlenmesi Sevr Barış Antlaşması komite-sini zora sokarken, Birinci Dünya Savaşı sonrası ilk ba-ğımsızlıkçı Kürt isyanının da fitilini ateşlemişti. SevrBarış Antlaşması komitesine dilekçe ile başvurup “Kür-distan’ın bağımsızlığı”nı talep eden Sivas’taki KürtTeali Cemiyeti Şube Reisi Ali Şir (Alişêr) bir yıl sonra,Mart 1921’de Koçgiri’de ayaklandı. “Koçgiri direniş di-vanı” adı ile bir yönetim merkezi kuran Ali Şir ve diğerKızılbaş Kürt aşiretleri reisleri Sevr Antlaşması’nın der-hal uygulanmasını talep ettiler. Ankara Hükümeti’nin“milletvekilliği” ve “nakit para” teklifini reddeden AliŞir yönetimindeki Koçgiri direniş divanı, iddiaya göreKürdistan Teali Cemiyeti’nin reisi Seyyid Abdülkadir’ide bağımsızlıkta ısrar etmeyip özerkliğe razı olduğuiçin “Türk ajanı” olarak suçluyordu. Savaş öncesi,1914’te, Kürt isyan ateşini bizzat Bitlis’teki Sünni Kürtşeyhleri (Seyyid Ali, Şeyh Şahabeddin ve Molla Selim)yakarken, savaş sonrası, 1921’de, bu sefer aynı ateş,Kürdistan’ın diğer bir ucunda, Sivas’ta Kızılbaş Kürt aşi-ret reisleri tarafından yakılmıştı. Bu değişim aynı za-manda, milliyetçi refleksin Kürt siyasasının dinihassasiyetlerini aşan bir merhaleye ulaştığını gösteri-yordu.Ali Şir’in bağımsızlıkçı radikal çıkışı, Ankara hü-kümetinin ve başta İngiltere olmak üzere itilafdevletlerinin hesaplarını bozdu, Sevr antlaşmasınıkendi çıkarları için tehlike olarak gören Sovyet Rus-ya’nın bu günlerde yüklü miktarda cephane ve parayardımı yaptığı Ankara hükümeti, kalabalık bir askeribirliği Sakallı Nurettin Paşa’nın emrinde İmranlı’yanakletti. Başta İmranlı olmak üzere Koçgiri bölgesi An-

kara Hükümeti tarafından kılıçtan geçirildi, itilaf dev-letlerinin bu katliama sessiz kalmaları, Ankara hükü-metine verilen “örtülü destek” olarak algılandı. Koçgiriİsyanı’nın bastırılmasından sonra, 1921’in sonlarınadoğru Ankara Hükümeti hem Fransa hem de Rusya ileantlaşmalar imzaladı. Bir yıl sonra Yunan ordusu daİzmir yakınlarında Ankara hükümetine bağlı Türk or-dusu tarafından yenilgiye uğratılınca, İngiltere sahadatek başına kaldı.

Sevr uluslararası komplonun adıdır1922’nin sonlarına doğru, Ankara Hükümeti’nin

“Türkiye” olarak kodladığı coğrafyada, “Kürt özerk yö-netimi” projesini uygulamaktan vazgeçen İngiltere,buna karşılık Musul vilayetini elinde tutmak istiyordu.Nitekim 23 Temmuz 1923’te Lozan’da barış antlaşmasıimzalanırken, İngiltere “Musul” şartını Ankara Hükü-meti’ne kabul ettirdi, böylece Sevr Antlaşmasının uy-gulanmasından tamamen vazgeçildi. Böylece OsmanlıDevleti tamamen yıkılırken, Türkiye Cumhuriyeti res-men kuruldu ve bir devir sessiz, sedasız bir şekilde Av-rupa’nın bir dağ kentinde kapatıldı. Bu bağlamda Sevr,sadece uygulanmayan bir uluslararası antlaşmanınismi olarak hatırlansa da, o Kürtlerin siyasal ve kültürelhaklarının gasp edildiği, olası bağımsız Kürdistan dev-leti projesinin lağvedildiği ve uygulanmamasının yolaçtığı sonuçların, yüzyıl sonra, bu gün bile hala sıcaklı-ğını koruduğu bir uluslararası komplonun da adıdır,Kürtlere dair hiçbir fikri ve teması bulunmayan, sırf Av-rupalı devletler ile yan yana görünmek isteyen Japon-ya’nın dahi imzaladığı Lozan Antlaşması’nın adi birprovasıdır. Sevr’in bazı maddeleri şu şekilde:

(1) “Madde 62— Kurulan Ermenistan hudud-ı cenu-biyesinin cenubunda ve 27 inci maddenin ikinci kısmı-nın ikinci ve üçüncü fıkralarının tasvirine tevfikantaayyün ve Türkiye'yi Suriye ve El Cezire’den tefrikeden hat-tı hududun şimalinde kâin Kürt unsurununaddeden faik bulunduğu havalinin muhtariyet-i ma-halliyesi işbu muahedenamenin mevki-i meriyetevaz'ından itibaren altı ay zarfında istanbul'da inikatedip İngiltere, Fransa ve İtalya devletlerinden her biri-nin bir murahhasından teşekkül edecek olan bir ko-misyon tarafından ihzar edilecektir. Bazı mesailhakkında ittihad-ı tam hasıl olmadığı takdirde bu me-sail komisyon âzası taraflarından mensup olduklarıhükümetlere havale olunacaktır. Bu plân Süryani-Kel-daniler ile havali-i mezkûre içerilerinde bulunan sairırkî veya dinî ekalliyetlerin himayesine dair taahhüdat-ı katiyeyi şamil bulunacak ve bu maksatla İngiliz, Fran-sız, İtalyan, İran ve Kürt mümessillerinden müteşekkilbir komisyon mahallerinde icra-yı tetkikat ederek işbumuahede mucibince Türkiye'yi İran'dan ayıran huduthattında icap ederse ne gibi tashihat icrası lâzım gel-diğini taht-ı karara alacaktır. Madde

63 — Hükûmet-i Osmaniye 62’inci maddedemevzu-i bahis komisyonlardan birinin veya diğerininkararlarını ve kendisine iblâğ edildiği günden itibarenüç ay zarfında icra edeceğini şimdiden taahhüt eyler.

Madde 64 — İşbu muahedenin mevki-i meriyeteva’zından bir sene sonra 62’inci maddede zikredilenhavalideki kürtler, bu havali kürtlerinin ekseriyeti Tür-kiye'den ayrılarak müstakil olmak arzu ettiğini ispatederek Cemiyet-i Akvam Meclisine müracaat ederlerve Meclis de ahali-i mezkûreyi bu istiklâle lâyık görürve onlara istiklâl bahşetmesini Türkiye'ye tavsiye eylerise Türkiye işbu tavsiyeye muvafakat ve bu havali üze-rindeki bilcümle hukukundan feragat etmeyi şimdi-den taahhüt eder. Bu feragatin teferruatı başlıcamüttefik hükümetlerle Türkiye arasında akdedilecekbir mukavelename-i mahsus ile tesbit edilecektir. Buferagat vukua gelmiş veya vukua gelecek olursa Kür-distan'ın şimdiye kadar Musul vilâyetinde kalmış olankısmında mütemekkin Kürtlerin bu müstakil Kürt dev-letine ihtiyarî iltihaklarına karşı müttefik hükümetlertarafından hiç bir itiraz dermeyen edilmeyecektir.”

1920 Sevr Antlaşması’nda Kürt Özerk Bölgesi’ni(Kürdistan) içeren harita

Page 10: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

10

Üzerinden 96 yıl geçen24 Temmuz 1923‘Lozan Barış Antlaş-

ması’ Türkler için bir şan ve şöh-ret günüyse Kürtler, Ermeniler veSüryaniler için bir matem günü-dür diye yazar bağımsız tarihçi-ler. Birinci Dünya Savaşınıresmen sona erdiren ve KemalistTürkiye Cumhuriyeti’nin bu-günkü egemenliğini teşkil eden bu antlaşma, Anado-lu’da (Küçük Asya) Helenizme son verirken, tarihtekerrür edercesine Kürtlerin özgürlük davası da Ru-mine Sarayı’ndaki imza masasında kurban ediliyor.

İsviçre’de Vaud kantonunun başkenti Lozan, 24Temmuz 1923 günü tarihin en büyük savaşını sonaerdiren antlaşmaya ev sahipliği yaptığı için gururlu.‘Binlerce kişi Rumine Sarayı’nın önünde toplanmış,içeride atılması beklenen barış imzası için meraklabekliyor. Protestan katedralinin çanları ‘Ortadoğubarışı’ için çalıyor. Buna kentin küçük kilislerinin çan-ları da sırayla eşlik ediyor. Akşam havai fişekler atılı-yor. Kent tıpkı Noel ve yılbaşı dönemlerde olduğugibi festival havasında aydınlatılmış. Sarayın tepe-sinde ışıklı harflerle PAX (barış) yazılmış’(1). Dünya-nın her tarafından gazetecilerin izlediği imzatörenini takip edenlerden biri de Amerikalı yazar Er-nest Hemingway. I. Dünya Savaşının savaş muhabiriHemingway, o dönem Toronto Star gazetesinde çalı-şıyor ve kısa bir süre önce Yunanlıların Anadolu’dansürülmesi ve İzmir’in yakılıp talan edilmesini Kana-dalı okurlara aktarıyor.

96 yıl önce Lozan metniOrijinali bugün Lozan şehir arşivlerinde bulunan

antlaşmanın giriş kısmında,‘Lozan antlaşması, Ortadoğu’da1914’ten beri devam edensavaş haline kesin olarak sonverdi’ diye belirtiliyor. Yaklaşık18.6 milyon insanın yaşamını yi-tirdiği ‘Büyük Savaş’ta, bir taraftaTürkiye diğer tarafta ise I. DünyaSavaşına katılan veya Yunanistangibi taraf olan yedi ülke yer alıyor.

Bu antlaşma, Lozan’dan üç yıl önce, Osmanlıİmparatorluğunun harabeleri üzerine 10 Ağus-tos 1920’de imzalanan Sevr (Sèvres) Antlaşması’nason veriyor. Sevr ile, dönemin büyük güçleri Os-manlı’nın yıkıntılarından kalan bölgeleri paylaşıyorlar.Suriye ve Lübnan, Fransa himayesine verilirken Irak,Yukarı Mezopotamya ve Filistin İngiltere’ye düşüyor.Rusya’da çarlığın yıkılması üzerine, ABD Başkanı Wo-odrow Wilson’un 8 Ocak 1918’da yaptığı tarihi konuş-mada dile getirdiği 14 maddelik ünlü ‘kendi kaderinitayin hakkı’ ilkeleri çerçevesinde bugünkü Erivan çev-resine sıkıştırılmış küçük Ermenistan devleti kurulu-yor. Aynı ilkelerden hareketle daha güneyde tarihteilk kez ‘bağımsız bir Kürdistan’ projesi doğuyor.

Wilson ilkeleri o tarihte her ne kadar Osmanlı ege-menliğinden kurtulan halklara, kendi özgür gelece-ğini vadetse de bağımsızlık bütün milliyetler içinöngörülmüyor. Klasik sömürgecilik döneminin ‘henüzolgunlaşmamış, demokrasiyi hazmetmeye hazır ol-mayan halklar’ oryantalist, emperyalist yaklaşımı Or-tadoğu özgülünde bütün müslüman milliyetler içingeçerli. Dolayısıyla bu halkların manda yoluyla hi-maye (yerelde kayyum) altına alınması gerektiği kara-rına varılıyor. Lozan’da, Yunanistan’ın Anadolu’dakivarlığına son verilirken, yeni Türk devletinin tarihi

resmi olarak yeniden yazma siyasetinin ilk adımı ola-rak Costantinople, İstanbul, Smyrne de İzmir olarakisim değiştiriyor. 1920-1923 arası Lenin ve Stalin’le si-yasi ilişkilerini sıklaştıran ve kapitalist-emperyalist Ba-tı’ya karşı şantaj stratejisi izleyen Mustafa Kemal,Sovyetler Birliği ile yaptığı anlaşmalarla Kafkaslar’dasınırların güvenliğini garantiye alırken, Batı’da ise Yu-nanlıları denize dökmeye varan toptan yok etme as-keri kampanyasını yürütüyor.

‘Çözülmeyen sorun’Lozan Antlaşmasından önce, 21 Kasım 1922’den iti-

baren Lord Curzon (İngiltere) başkanlığında, Uşi’de(Ouchy), ‘Ortadoğu Barış Konferansı’ başladı. Bugünotel olan Ouchy Şatosu ve Beau Rivage’da, Yunanis-tan Başbakanı Eleftherios Venizelos, İsmet İnönü,Fransa Devlet Başkanı Raymond Poincaré başkanlıketti. Konferanslara katılan bir diğer kişi de İtalya’da fa-şist rejimin devlet başkanı olan Benito Mussolini’ydi.

Rojava’nın işgali ve ulusal birliktartışmalarında Lozan Antlaşması

İhsan KURT*

◗ Lozan’da bugün otelolan Ouchy Şatosu’nda

sekiz ay süren yoğun ve gergintartışmalardan sonra, 163 maddelik

anlaşma ve buna ek Montreux (MontröBoğazlar Sözleşmesi, 1934) sözleşmesigibi konvansiyon ve protokoller eklene-rek tamamlandı. Lozan Antlaşması

metninde Kürtler’in durumu, ”çözülme-yen sorun” bölümünde yer aldı. Ve

bir asır geçmesine rağmenhalen çözüm bekliyor.

Page 11: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

11

Mussolini Lozan’ı iyi tanıyordu. Zira o da döneminMahmut Esat Bozkurt, Harun Aliçe gibi milliyetçi Türkaydınlarıyla Lozan ve Fribourg üniversitelerinde eği-tim almıştı.(2) Sekiz ülke delegasyonu içerisinde ay-rıca iş insanları ve petrol uzmanları yer alıyordu.Kürtler, Ermeniler ve Süryaniler de temsilciler gönder-mişti. Fakat bunların sesi kısa sürede kıstırıldı ve kendikaderlerini belirleyecek olan tarihi antlaşmada yetki-leri birer gözlemci, lobici konumuna indirgendi. ABDve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) tem-sicileri de Ouchy’de görüşmelerde yer aldı. KapitalistBatı ve Komünist Doğu arasındaki ilk hegemonya çe-kişmelerinin başlangıcı da olan bu konferansta,bugün lüks bir tıp kliniği olarak kullanılan o döneminHotel Cécile’de kalan SSCB delegasyonundan Sovyetkomiseri Alexandre Vorovsky ve iki arkadaşı MoritzConradi isimli Çarlık yanlısı bir İsviçreli tarafından öl-dürüldü. Bir anti komünist olan Conradi’nin sekiz aysonra serbest bırakılması İsviçre ve SSCB arasında1945 yılına dek sürecek bir diplomatik krize yol açtı.

Ouchy’de sekiz ay süren yoğun ve gergin tartışma-lardan sonra 163 maddelik anlaşma ve buna ek Mon-treux (Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1934) sözleşmesigibi konvansiyon ve protokoller eklenerek tamam-landı. Lozan Antlaşması metninde Kürtler’in durumu,”çözülmeyen sorun” bölümünde yer aldı. Ve bir asırgeçmesine rağmen halen çözüm bekliyor.

Neden Lozan?Her ne kadar konferansın İsviçre gibi tarafsız bir ül-

kede toplanması savaştan ‘galip’ çıkan Türk tarafınınisteğiyse de, Lozan’da yapılması ise o dönemki Türkdiasporasının başarısı sayılır. Bir yandan Sultan Abdül-mecit gibi son Osmanlıların sürgün yıllarını İsviçre’ninbu bölgesinde geçirmeleri, diğer yandan, Cenevre,Lozan, Fribourg, Neuchâtel üniversitelerinde okuyanJön Türkler’in lobi çalışmaları belirleyici oldu. Kuruluşaşamasında olan ve Kemalist devletin burslarıyla oku-yan Mahmut Esat Bozkurt, Ayşe Afet İnan (M. Kemal’inevlatlığı), Harun Alıtçi gibi birçok Türk milliyetçisininçalışmaları sonucu konferans Lozan’da toplandı. İsviç-re’nin Fransızca konuşulan (Romandie) bölgelerindeüniversitelerde okuyan, doktora yapan Jön Türkler ilkdiaspora çalışmalarını da 1919’da Lozan’da kurdukları‘Türk irtibat bürosunda’ başlattılar. 1920’de LozanTürk Ocağı’na dönüşen bu diaspora örgütlenmesi,aynı zamanda Mısır, Hindistan gibi ülkelerde gelişenanti Batı karşıtı müslüman hareketlerin de sözcülü-ğünü yaptı.

Cenevre Üniversitesi’nden antropolog Eugène Pit-tard’ı (eugénisme, yani kafatası ölçüsü bilimi) dersle-rine katılan o dönemin insan bilimleri öğrencileri,daha sonra Türkiye’de saf Türk ırkı ve güneş dil teorisigibi tezler üzerinden ‘Tek dil, tek din, tek millet’ üniterulus devletinin kuruluş ideolojisinin temellerini attı-lar. İsviçre’nin tarafsızlık ilkesine atfen ve Batı değerle-rine yakın görünme pragmatik politikasını güdendönemin kurucu Türk entelijansiyası, bu ülkenin me-

deni kanununu 1 Mart 1926’dan itibaren Türkiye’debenimsedi. Fakat ‘savaştan yeni çıkmış, modern Cum-huriyet karşıtı gerici isyanlarla uğraşan genç laik dev-let’ propagandasıyla Batılıları ikna eden Kemalistler,aynı zamanda 17 Şubat 1926’da faşist İtalya’nın cezakanununu kabul ederek, özellikle İstiklal Mahkemele-ri’nde uyguladı.

Tarih tekerrür mü edecek?Lozan’nın en büyük kaybedenleri Ermeniler ve

Kürtlerdi. Lozan Konferansı Ouchy’de sürerken lobi-lerde Ermeniler’in geleceğini soran Uluslararası Er-meni Ligi’nin temsilcilerine İngiltere delegasyonunşefi Sör Horace Rumbold şu yanıtı veriyor: ”Sizlereverdiğimiz sözleri ve sorumluluklarımızı biliyoruz amaonları yerine getiremeyiz. Ne pahasına olursa olsunbarışı sağlamamız lazım. Ermeniler’in kurban edildiği-nin farkındayız.” Kürtler’in durumuyla ilgili döneminOrtadoğu’daki süper gücü İngiltere temsilcisininifade ettikleri, bugün Rojava’da IŞİD’le işleri bittiktensonra Kürtler’i yalnız bırakan ABD’li senatörler timsah

gözyaşları dökerek dile getiriyor. Lozan Antlaşmasından sonra Kürdistan; Türkiye,

İran, Irak ve Suriye arasında paylaşıldı ve böylece 21.yüzyılın 40 milyonluk devletsiz Kürt ulusunun drama-tik yakın tarihi başladı. 1924 Anayasasıyla da tekçiTürk üniter devletinin bugünkü şekli oluşturuldu.Fakat bir asır sonra Ortadoğu’nun yeniden dizaynedildiği bir dönemde, dört parçada Kürtlerin kesinti-siz itiraz ettiği Lozan, İsviçreli tarihçi Hans-Lukas Kie-ser’ın da belirttiği gibi yeniden gözden geçirilmesigereken bir anlaşma değil, artık aşılması gereken birantlaşma.(3)

Woodrow Wilson’un Ortadoğu halklarını reşit ol-mayan ve kendi kendilerini demokratik olarak yöne-temeyecekleri açıklamasından tam yüz yıl sonra,Suriye’den askerlerini çekme kararı alan ABD BaşkanıDonald Trump, ”Bizim artık sonu olmayan ve arala-rında anlaşamayan çoğu aşiretler arasındaki saçmasavaşlardan çıkmamızın ve askerlerimizi eve getirme-mizin zamanı geldi”(4) şeklindeki mesajı, Batı’nın Do-ğu’ya olan oryantalist, emperyalist bakışınındeğişmediğini gösteriyor. Bununla beraber, bölgele-deki konjonktürel değişim ve müdahaleden de yarar-lanarak hak ve özgürlüklerini elde etmek isteyenKürtlerin, demokratik ulus esaslarına dayalı birliktelik-lerini oluşturmaları da gelinen aşama itibariyle bir zo-runluluk. 1923’te Ortadoğu haritasını petrol veAkdeniz’e ulaşan stratejik yollar üzerinden şekilendi-ren güçler, bugün aynı gerekçeler üzerinden bölgeyiyeniden dizayn ediyorlar. Kürtler’in Cenevre, New Yorkve Soçi kapılarında gözlemci veya lobici sıfatındanöte kendi kaderlerinin belirlendiği salonlarda, müza-kere masalarında taraf olmaları gerekiyor. Bu da tari-hin Kürt siyasi parti ve örgütlerine dayattığı biryükümlülük.

(1) Le Temps gazetesi, 24 Temmuz 1998, ArmandGaspard, 2. kuşak ermeni gazeteci-yazar.

(2) Traité de Lausanne 1923(3) Hans-Lukas Kieser, Interprétation suisse du

Traité de Lausanne, en 2004(4) https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-

49955806

* Sosyolog ve gazeteci

Lozan Antlaşması, imza töreni sonrası, Rumine Sarayı’nın girişi. (Foto: Lozan Tarih Müzesi arşivi)

◗ Lozan Antlaşmasından sonraKürdistan, Türkiye, İran, Irakve Suriye arasında paylaşıldıve böylece 21. yüzyılın 40 mil-yonluk devletsiz Kürt ulusu-nun dramatik yakın tarihibaşladı. 1924 Anayasasıyla datekçi Türk üniter devletininbugünkü şekli oluşturuldu.Fakat bir asır sonra, Ortado-ğu’nun yeniden dizayn edil-diği bir dönemde, dörtparçada Kürtler’in kesintisizitiraz ettiği Lozan, artık aşıl-ması gereken bir antlaşma.

Page 12: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

12

Kürdistan tari-hinde anlaş-maların

önemli yeri vardır. Kür-distan, Kürtlerin ira-desi dışında kendisinisömüren devletlerin,uluslararası güçlerinkendi aralarında yap-tıkları anlaşmalar so-nucunda bölünmüş ve sömürgeleştirilmiştir.Sömürgeciler kendi aralarında yaptıkları bu an-laşmalara bazen mutabakat (Adana mutakabatı),bazen de dostluk anlaşması (Türkiye-Irak, Irak-İran, İran-Türkiye) isimlerini vermişlerdir. Yapılanmutabakatlar sonucunda hudutlar değiştirilmiş,Kürt Milli Hareketleri geçici olarak tasfiye edilmiş-tir. Bu anlaşmalardan birisi de 6 Mart 1975 tari-hinde Cezayir'in başkenti Cezayir’de yapılan OPEC(Petrol İhraç eden Ülkeler Organizasyonu) toplantısısırasında İran Şahı Rıza ile Irak Devrim (!) KonseyiBaşkan Yardımcısı Saddam Hüseyin arasında CezayirDevlet Başkanı Bumedyan aracılığı ile yapılan Ceza-yir Anlaşmasıdır. ‘Cezayir Anlaşması’nı anlayabilmekiçin Kürdistan'ın acılı olduğu kadar onurlu direniş ta-rihinde bir gezinti yapmak gerekiyor.

Tarihi arka plan14 Temmuz 1958 tarihinde General A. Kerim

Kasım öncülüğünde yapılan darbe sonucundakrallık rejimi devrilmiş, yerine Irak Cumhuriyeti ku-rulmuştu. Mahabad Kürt Cumhuriyetinin yıkılışın-dan sonra kendisine bağlı peşmergeleri ile birlikteSovyetler Birliğine (SSCB) iltica eden M.Mistefa Bar-zani için de yeniden Kürdistan'a dönme olanağıdoğmuştu. Yapılan görüşmeler sonucunda Kahi-re'ye uğrayıp C.A.Nasır ile görüşen Barzani, 7 Ekim1958’de Bağdat'a döndü. Büyük bir kalabalık tara-fından devlet adamı gibi karşılanan M.Mistefa ken-disine tahsis edilen Nuri Said’in (eski IrakBaşbakanı) sarayına yerleşti.

Barzani ile SSCB’ye giden peşmergeler, 1959 Ni-san’ında Basra’ya ayak bastı. 8 Mart 1959’da Mu-sul'daki 5. Tümen komutanı Alb.Vahap ŞawavGeneral Kasım'a karşı ayaklandı. İsyan Kürt milislerive “halk direniş kuvvetleri tarafından bastırıldı. Buolaydan sonra Kasım-KDP-IKP bloğu oluştu. 6 Ocak1960’ta General Kasım, üç partinin yasal faaliyetineizin veriyordu: Ulusal Demokrat Parti, Kürdistan De-mokrat Partisi ve Komünist Parti. Ancak GeneralKasım ile Kürtlerin balayı kısa ömürlü oldu. 3 Kasım1960'ta Sovyet devriminin yıldönümü kutlamalarıiçin Moskova'ya giden Barzani, Kruşçev tarafındansıcak karşılandı. 1961 yılı Ocak ortasında Bağdat'adöndükten sonra ise Kasım ile ilişkilerinde bozulmabaşladı. IKP'nin güçlenmesinden endişelenenKasım, UDP sağ kanadına, Arap milliyetçilerine ya-naşmaya başladı. Bu arada rejimin Kürt sorunununçözümündeki belirsizliği kendisini göstermeye baş-ladı. Rejimin gazetesi olan Tawra gazetesinde yayın-lanan bir yazıda "Irak'taki Kürt azınlığın kaderininArap ulusuna bağlı olduğu, bu nedenle bu azınlığınasimile edilmesi gerektiği" yazılıyordu. Nihayet Bar-zani 1961 Mart’ında Kürdistan'a döndü, Kasım ile

olan ilişkisi de koptu.11 Eylül 1961’de 14 yıl sürecek olan “Eylül Dev-

rimi”, peşmergelerin Irak karakollarına düzenlediğieylemlerle başladı. 16 Eylül’de Barzan mıntıkası sal-dırıya uğradı ve 24 Eylül günü General Kasım ‘Kürtisyanının başladığını ve bastırılacağını’ basın top-lantısında ilan etti. Bu tarihten 17 Temmuz 1968’deBaas partisinin ikinci defa iktidara gelişine kadarKürt kuvvetleri ile Irak ordusu arasında çatışmalartüm şiddetiyle devam etti. İlk başlarda dengedeolan savaşın ibresi 1962’lerden sonra Kürtlerdeyana döndü. Kürt direnişi Kasım'ın başını yedi. 8Şubat 1963’te A.Selam Arif, Baasçılarla birlikte Ka-sım'ı devirdi.

28 Kasım 1963’te Arif'in yaptığı çağrı üzerine Irakhükümeti ile Barzani arasında gizli görüşmeler baş-ladı. Barzani'nin KDP Politbürosu ve MK'sine danış-madan Irak devleti ile gizli görüşmelere başlamasıKDP içerisinde tartışmalara neden oldu. İbrahimAhmed ve arkadaşları görüşme masasında elleriningüçlü olması için savaşın devam etmesini istiyordu.KDP yönetimi 4-9 Nisan tarihleri arasında yaptıklarıtoplantıda bu görüşmeleri teslimiyet olarak niteledi.Politbüro ve MK kararları Barzani'ye iletilince, Barzanikararları yok hükmünde saydı. KDP kongresi 1964Temmuz'unda Ranya'da toplandı. İ.Ahmed ve arka-daşları kongreye katılmadı. Kongre, İ.Ahmed ve arka-daşlarını bölücülük, sabotaj yaptıkları iddiasıylapartiden ihraç etti. Çatışma olasılığına karşı İ.Ahmed

ve arkadaşları (C.Talabani, Osman Mustafa, Ali Askeri,Hilmi Şerif ) İran'a sığındı.

1962 yılından itibaren Doğu Kürdistanlılar, GüneyKürdistan’daki hareketi lojistik olarak destekliyordu.Ahmet Tevfik (Abdullah İshaki) tarafından dış basınlailişkiler sağlanmıştı. İ.Ahmed ve grubunun İran'ageçmesinden sonra Barzani İran otoriteleri ile ilk te-masını kurdu; Hemedan’da bulunan gruba destekverilirse karşılık vereceğini söyledi. Güçleri karşılaştı-ran İran, tercihini KDP yönetiminden yana yaptı.Şüphesiz Şah'ın Barzani’den yana tavır koymasınınbir nedeni de Doğu Kürdistanlıların yaptığı yardım-ların denetimi amacıylaydı. Ayrıca Doğu Kürdis-tan'daki devrimci muhalefetin kontrol altınaalınması da İran Şahı için önemliydi. Yabancı gazete-ciler, 1965 yılının Mayıs’ında Kürt güçlerinin elindekiağır silahların varlığına tanık olmuşlardır. 2 Ocak1966’ta Irak Dışişleri Bakanı Paçacı’nın İran Büyükel-çisine verdiği notada İran hükümetini, Irak toprakla-rını bombalayan Kürtleri topraklarında barındırmakve onlara ağır silah ve cephane yardımı yapmaklasuçluyordu. A.S.Arif ordusunu güçlendirdikten sonraKürt kuvvetlerine karşı yeniden operasyonları baş-lattı ama saldırılar sonuçsuz kaldı. 13 Nisan 1966’daA.S.Arif bir helikopter kazası sonucu yaşamını yitirdi.Arif'in yerine kardeşi general A.Rahman Arif getirildi.Hindirîn savaşında Irak ordusu büyük kayıp verirkenBağdat hükümeti de Barzani ile gelenek haline getir-diği gizli görüşmelerini sürdürüyordu.

Irak, 1958-1975 yılları arası GüneyKürdistan’da süren mücadeleyi bastırmak için birçokgirişimde bulunuyor. Bunlardan en etkilisi, 6 Mart 1975 tarihinde Ce-zayir'in başkenti Cezayir’de yapılan OPEC toplantısı sırasında İran Şahı Rızaile Irak Devrim Konseyi Başkan Yardımcısı Saddam Hüseyin arasında Ceza-yir Devlet Başkanı Bumedyan aracılığı ile yapılan Cezayir Anlaşmasıdır.

Yusuf Serhat FAİK

Güney’e vurulan pranga:Cezayir anlaşması

Page 13: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

13

Kürdistan ile Bağdat arasında sürdürülen görüşme-ler sonrası 29 Haziran 1966’da Başbakan Bazzaz, 12maddeden oluşan anlaşma metnini açıkladı. Bazzazanlaşması, özerklik temelinde Kürtlerin ulusal hakları-nının tanındığını, Kürtçe'nin resmi dil olarak kullanıl-masını, durum normale dönünceye kadar Peşmergegüçlerinin hükümet kuvveti olarak muhafazasını,genel seçimler, genel af, KDP’nin yasallaştırılmasını içe-riyordu. Kürtler bir daha Hindirîn savaşı gibi bir zafersonrasında özerklik haklarını tam anlamı ile anlaş-maya koymaktan vazgeçiyorlardı.

1970 özerklik anlaşması1962’den beri Güney Kürdistan'daki harekete yar-

dım eden, Doğu Kürdistan’da Şah'a karşı bir gerilla sa-vaşı başlatmak isteyen öncüler 1967-68 yıllarındatasfiye edildi. Bunların arasında Süleyman Muini (KêkFaik) kurşuna dizildikten sonra cesedi Şah rejimineteslim edildi. Kardeşi Abdullah Muini, İsmail Şerifzade,Melle Avarê gibi yüzlerce kadro ise İran rejimi ile gir-dikleri çatışmada şehit düştü. Sadiqî Hincirî G.Kürdis-tan'da kayboldu, Ahmet Tevfik ise sığındığı Bağdat'taBaas rejimi tarafından tutuklanıp işkenceyle katledildi.

A.Rahman Arif'in de ömrü uzun sürmedi. 17 Tem-muz 1968’de en yakın adamları General Davut ve Ba-asçılarla bağlantılı olan Alb.Naif tarafından beyaz birdarbeyle Londra'ya gönderildi. CumhurbaşkanlığınaHasan El Bekir getirildi. El Bekir'in iktidara gelmesi ileBaas ikinci defa iktidar oldu. Böylece Baas'ın Kürtlerekarşı ikinci savaşı da 1969 ilk baharında başlamış olu-yordu. Zor durumda kalan Barzani, İran'dan yardımın

fazlalaştırılmasını istiyordu. Bu arada İran Şahı kana-lıyla H.Kissenger Barzani’ye yardım vadediyor, ancakbu yardımın gizli olarak İran kanalıyla yapılacağınısöylüyordu.

1970 yılının Mart’ına doğru Baas rejimi Kürtlerle başedemeyince Kürt hareketiyle temaslara başladı. Yapı-lan görüşmeler sonucunda 11 Mart 1970’te Baas re-jimi ile KDP arasında özerklik anlaşması imzalandı. 14maddeden oluşan bu özerklik anlaşmasının en önemlimaddesini 6. bölüm oluşturuyordu. Buna göre Kürdis-tan’ın sınırları Kerkük, Süleymaniye, Erbil vilayetleri ileMusul ve Diyala vilayetleri idi. 11 Mart Özerklik anlaş-masının Şah'ın haberi olmadan yapılması Şah'ı küp-lere bindirmişti. Baas'ın Kürtlerle anlaşması Irak’ıgüçlendirecek, Basra körfezinde hegemonya kurma-sını engelleyebileceği gibi Barzani'nin Doğu Kürdis-tan’daki Kürt hareketini engellemesine de maniolacaktı. Özerklik anlaşması sömürgeci TC’yi de en azİran kadar tedirgin etmişti.

11 Mart anlaşmasından önce Sovyetleri ziyaret edipKosigin'le görüşen S.Hüseyin, 1972 yılında iki İKP’liyikabineye alarak Sovyetlerin gönlünü hoş etmeye çalı-şıyordu. Sovyetler Birliği, Ortadoğu'da ABD-İsrail-İrancephesine karşı Suriye'nin yanında Irak'ı da yanına al-mayı yeğledi. 9 Nisan 1972 tarihinde Bağdat'ı ziyareteden Kosigin, Irak ile “Ekonomik ve Savunma İşbirliği”anlaşması imzaladı.

Bundan sonra Sovyetler Birliği, Irak ordusunu enson modern silahlar ve MİG savaş uçakları ile donattı.Habib Kerim başkanlığındaki Kürt heyeti görüşmeleryapmak için Moskova'ya gitti. 11 Mart anlaşmasınınuygulanması için Saddam'a baskı yapılmasını talepederken Politbüro üyesi Suslov, "S.Birliği’nin başka ül-kelerin sınırlarını tayin etmede ön planda olmayaca-ğını belirterek bol vaatlerde” bulunuyordu. Tıpkı 1946yılında Mahabad’da olduğu gibi.

1974 yılının başlarına gelindiğinde Baas rejimi Kürthareketine karşı harekete geçmek için hazırlıklarını ta-mamlamıştı. Barzani, Habib Kerim'i görüşmek üzereBağdat'a gönderdi. Görüşmeler sonuçsuz kalınca sondefa İdris Barzani'yi Bağdat'a gönderdi. Bu görüşme-den de olumlu bir sonuç çıkmadı ve Bağdat hüküme-tinde bulunan Kürt bakanlar ve Kürt valiler istifa etti.Onların yerine Ubeydullah Barzani (Barzani'nin oğlu),Aziz ve Haşim Akravi ve Şeyh Settar Tahir Şerif Bağdathükümetine alındı. Dört yıl süren çatışmasızlık döne-minde Sovyet silahları ile güçlenen Bağdat rejimi 28Nisan 1974’te Kürdistan’a yönelik operasyonlarınabaşladı. Şiddetli savaş bir yıl devam etti. ABD’nin emir-leri üzerine İran Şah'ı topçu bataryaları ve ağır silahları,iki tümen askeri ile Kürtlerin yanında yer aldı. Bir yılınsonunda Irak ordusunun savaşacak gücü kalmamıştı.

Cezayir Anlaşmasına doğruKürtlerle dış destek kesilmeden başa çıkılamayaca-

ğını anlayan Baas rejimi, İran’la anlaşıp Kürtleri dış des-tekten alıkoymanın yollarını aramaya başladı.

Saddam 8 Mart 1974 günü İ.Barzani'ye "Irak elimiz-den çıkmasın diye Şattülarap'ta İran'a ödün vermekgerekirse bunda tereddüt etmeyiz” diyordu. İran Şah'ıda bu savaşın daha fazla sürmesini istemiyor, Kürt ha-reketinin de diplomatik yollardan tasfiyesini istiyordu.Kürt kartını kullanarak Irak’tan toprak ödülü alacağınıbiliyordu. Humeyni Irak'taydı. Onu da yanıbaşındanuzaklaştırmak, Irak'ın Huzistan ve Belucistan'daki hare-ketlere desteğini kesmek istiyordu. Tam bu sıradaG.Kürdistan referandum sürecinde olduğu gibi sö-mürgeci Irak ve İran rejimlerini bir araya getirmek içinTürkiye devreye giriyordu.

İlk başlarda her iki ülkenin Türkiye büyükelçilerinibir araya getiren Türk hükümeti, 19 Ocak 1975 tari-hinde İran D.İ.Bakanı Abbas A.Halatbari ile Irak D.İ.Ba-kanı Sadun Hamadi'yi İstanbul’da bir araya getirdi. Buarada OPEC'in dönem başkanı Cezayir D.Başkanı Bu-medyan Irak'ı yeniden OPEC üyeliğine aldı. Bumedyan

27 Ekim 1974’te Fas'ta yapılan toplantıda Saddam Hü-seyin'e “İran Şahı ile aynı masada görüşür müsün?” so-rusuna olumlu yanıt aldı. Bu arada Mısır’a giden ŞahEnver Sedat'a Irak ile aralarında arabulucu olmasını is-tiyordu. Şah'ın Mısır’ı ziyaretinden şüphelenen BarzaniS.Abdurahman başkanlığındaki bir heyeti Kahire'yegönderdi. E.Sedat ile görüşen S.Abdurrahman Irak veİran'ın anlaşması halinde Kürtlere sahip çıkmasını is-tedi. E.Sedat ise S.Abdurahman'ı Kürtler lehine bir uz-laşma yapmak için Saddam'la görüşme konusundaikna etti. İran Şah'ı ile Saddam, 6 Mart 1975’te Ceza-yir'deki Bumedyan'ın aracılığıyla anlaştı.

Yapılan anlaşmaya göre:1- Ülkeler arasındaki sınırları, gerek 1913 İstanbul

protokolü gerekse de 1914 sınır belirleme komisyonuzabıtlarına göre belirlemek,

2- İki ülke arasındaki nehir sınırlarını “thalweg hattı”prensiplerine göre çözmek,

3- Bunlar yapıldıktan sonra taraflar ortak sınır bo-yunca karşılıklı itimat ve güvenliği sağlayacaklardır. Ta-raflar ayrıca yıkıcı faaliyetleri önlemek için gereklitedbirleri alacak,

4- Taraflar yukarıdaki hükümleri topyekun bir dü-zenlemenin bölünmez unsurları olarak kabul etmekteve bu unsurlardan birinin ihlalini anlaşmanın ruhu ileuyuşmayacağını kabul etmektedirler.

Bu anlaşma ile Irak, Şattülarab'ın tam ortasındangeçen hududu kabul etti. Ebu Musa, Büyük ve KüçükTumb adaları İran'ın eline geçti.

11 Mart 1975’te M.M.Barzani Tahran’da Şah ile gö-rüşür. Şah kendisine "Böyle bir anlaşmayı kabul etmekzorunda kaldım. Eğer böyle davranmasaydım, IraklıBaasçılarla geniş bir savaşın içerisinde bulurdum ken-dimi. O zaman Sovyetler de ağırlığını koyardı. Ayrıcaanlaşma tamamen İran halkının çıkarına uygundur. Ni-tekim siz de 11 Mart özerklik anlaşmasını çıkarınızauygun görmüştünüz. Mart’ın sonuna kadar buradakalmak isteyenlere hudut açık olacaktır. Sovyetlerde11 yıl kaldınız, 3 yıl da burada kalın" der.

İran Şah'ı Cezayir Anlaşması sonrası Mısırlı gazeteciHasan El Heykel ile yaptığı röportajda "Kürt devriminibiz icat etmedik. Biz onu var olan bir hakikat olarakönümüzde bulduk. Irak'taki rejimler yıllarca bize düş-manlık gösterdi. Kürt devrimi fırsat oldu ve biz de on-lardan yararlandık. Yoksa biz Kürt meselesininmeydana gelmesini ister miydik? Tabii ki hayır. Şunubiliniz ki biz büyük bir Kürt azınlığa sahibiz… EvetBağdat'a karşı Kürt devrimini destekledik. Bu, onlarındaha önce İran'a karşı kullandıkları yönelime cevaptı.”

Kürtler bir kere daha süper güçlere, sömürgecileresırtlarını dayamanın acı deneyimini yaşadılar. Polit-büro, MK ve Komutanlar İran yardımının kesilmesin-den sonra gerilla savaşı ile mücadeleyi yürütmekisterler ancak Barzani'nin dönmesi ve kendileriyle ko-nuşmasından sonra geçici olarak son verirler. İran veIrak'ın ilk diyaloglarına ev sahipliği yapan Türkiye hu-dutlarını kapatır. Kürtler için İran Şahı'nın dediği gibiüç yol vardır; ya aftan yararlanıp Irak'a teslim olacaklar,ya bulundukları yerde kalacaklar ya da Doğu Kürdis-tan'a geçip İran ve Irak'a karşı bir şey yapmamak ko-şulu ile kalacaklardı. Üçüncüsü tercih edildi. Irak'ateslim olanlar da intihar edenler de oldu.

Barzani, Hasan El Heykel ile 1975 Mayıs'ında yaptığıgörüşmede ona şunları söylüyor; "Sınırlar kapanmışolsa da mücadeleye devam edebilirdim. Ama Kürt veIrak halklarının kanının dökülmesini istemedim. Benteslim olmadım. Geçici olarak harekete ara verdim”.

Kürtler her dört parçada örgütlü olabilselerdi, sanı-rım 1975 yenilgisini yaşamazlardı. Kürtlere ihaneteden Şah, E.Sedat, S.Hüseyin ve Bumedyan farklı tarih-lerde farklı şekilde layık oldukları biçimde öldüler.Kürt’ün ahı kimseye kalmıyor.

Kürtler tarihlerini ve geçmişlerini iyi bilmek, jeopoli-tik durumlarını iyi kavramak, geçmişlerini ve tarihlerinisorgulamak zorundadırlar.

1974 yılının başla-rına gelindiğinde Baas rejimiKürt hareketine karşı hareketegeçmek için hazırlıklarını tamam-lamıştı. Barzani, Habib Kerim'i gö-rüşmek üzere Bağdat'a gönderdi.Görüşmeler sonuçsuz kalıncason defa İdris Barzani'yi Bağdat'agönderdi. Bu görüşmeden deolumlu bir sonuç çıkmadı ve Bağ-dat hükümetinde bulunan Kürtbakanlar ve Kürt valiler istifa etti.

Page 14: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

14

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Su-riye’den çıkarılması üzerine Türkiye ile Su-riye arasında imzalanan Adana

Mutabakatının 21. yılındayız. Suriye’de 15 Mart2011’de başlayan ve önce iç savaşa, sonrasında 3.Dünya Savaşı özellikleri taşıyacak büyük güçler ça-tışmasına sahne olurken, Adana Mutabakatı yeni-den gündemdeki yerini koruyor.

1998 yılında ABD öncülüğünde planlanan ulus-lararası komplonun hayata geçirilmesinin ilk adımıolarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suri-ye’den çıkarılması için harekete geçildi. Öncelikliadım olarak Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerinplanlı bir şekilde gerilmesi sonrasında ABD başkanıBill Clinton devreye girerek, Mısır arabuluculuğundaTürkiye ile Suriye’yi bir araya getirdi ve Adana Mu-tabakatı imzalandı. İmzalanan bu mutabakat ileKürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çı-karılması ve sonrasında Kürt Özgürlük Hareketinekarşı ortak saldırıda anlaşılmıştı. Adana Mutabakatıimzalanmadan önce de Öcalan Suriye’den ayrılarakAvrupa’ya çıkmış ve uluslararası bir komplo sonucu15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilmişti.

Davutoğlu ve Erdoğan’ın imzası varAdana mutabakatı bu anlamda hem uluslararası

komplonun başlangıcı hem de iki ülkenin Kürt hal-kına karşı düşmanlıklarını bir kez daha ortaklaştır-dığı metin olarak tarihe geçecekti.

Uzun bir süredir 20 Ekim 1998 yılında Mısır’ın ga-rantörlüğünde Suriye ile Türkiye arasında imzala-nan Adana Mutabakatına ilişkin açıklamalaryapılmaya devam ediyor. Rusya, İran ve birçok güçbu mutabakata vurgu yapıyor, bunu referans göste-rerek tartışmalar yapılıyor. Erdoğan’ın 23 Ocak

2019’da gerçekleştirdiği Rusya gezisinde Putin, Su-riye ve Türkiye arasında Adana Mutabakatı esaslarıüzerinden yeni bir işbirliği yapılabileceğini dile ge-tirdi. Oysa Putin’in söylediğinin aksini Türkiye ile Su-riye arasında mutabakat esasları üzerinden ”TeröreKarşı İşbirliği Anlaşması” 2010 yılında, Ahmet Davu-toğlu’nun dışişleri bakanı, Erdoğan’ın da başbakanolduğu dönemde imzalanmıştı. Anlaşma, o tarihtenbu yana halen yürürlükte bulunuyor.

5. maddede ne var?6233 sayılı anlaşma metni açık şekilde Adana

Mutabakatına vurgu yapılırken, anlaşma Suriye’deayaklanmaların başladığı 15 Mart 2011’den yakla-şık 20 gün sonra 6 Nisan 2011’de yasalaştı. Ayak-lanma başlar başlamaz, ilk iş olarak bu anlaşmayürürlüğe konuldu. Burada da amaç, bu ayaklan-manın Kürt halkına yaratabileceği fırsatların önünegeçmekti. Ancak bu noktada da Türkiye, Suri-ye’deki iç savaşın boyutundan ziyade Kürt halkınınkazanımlarına doğrudan saldırabilecek bir zeminyaratmaya çalışmıştır.

Adana Mutabakatı esasları üzerinden hazırlanan6233 sayılı “Teröre Karşı İşbirliği Anlaşması”, 23maddeden oluşuyor. Adana Mutabakatından alıntı-lar yapılarak alınan ve Kürt Halk Önderi AbdullahÖcalan’ın Suriye’den çıkarılması amacıyla hazırla-nan madde, 6233 sayılı anlaşmanın 5. Maddesindekarşımızda çıkıyor. Belki anlaşmanın mahiyeti veKürt özgürlük hareketine karşı yürütülen kriminali-zasyon ve yasaklamaların alt zeminlerinin nasıloluşturulduğunu görmek açısından 5. Madde şuşekilde:

a) Taraflar, hiçbir terör örgütünün, özelliklePKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve uzantılarının/yanoluşumlarının, kendi topraklarını kullanmalarına,güvenlik ve istikrarını bozmalarına, bu örgütlerin;

I) Kamp, eğitim merkezi ve diğer tesisler kur-malarına,

II) Militan toplama ve silah, patlayıcı madde, lojis-tik destek ve terörizmin finansmanının teminine,

III) Terörizm finansmanı kapsamında kaçakçılıkve ticaret yapmalarına,

IV) Eğitim ve propaganda faaliyetinde bulunma-larına,

V) Yasadışı sınır geçişi yapmalarınaVI) Diğer tarafa ve üçüncü ülkelere militan, silah

ve patlayıcı madde aktarmalarına,VII) Görsel ve yazılı basın faaliyetlerinde bulun-

malarına,VIII) Bu faaliyetler için kaynak ve araç bulmala-

rına ve uygun ortam yaratmalarına müsaade etme-yeceklerdir.

5. maddenin diğer bentleri olmakla birlikte enönemli kısmı sıralanan bu maddelerden oluşmakta-dır. Kürt halkının her türlü demokratik faaliyetini ya-saklayan bu maddeler, Rusya tarafından Türkiye veSuriye arasında bir uzlaşı zemini yapılmak ve Kürthalkı tekrar boğdurulmak istenmektedir.

Soylu-Rusya ortak söylemiBu maddede dikkat çeken en önemli altbaşlık-

lardan biri de uzun bir süredir Kürt halkına yöne-lik soykırım saldırılarının başını çeken SüleymanSoylu tarafından kullanılmaktadır. 5. Maddenin VI.Bendinde yer alan “Diğer tarafa ve üçüncü ülke-lere militan, silah ve patlayıcı madde aktarmala-rına” ifadesidir. Soylu, sürekli olarak Türkiye’degerçekleşen patlamaların Rojava üzerinden Türki-ye’ye taşındığının resmi söylemini oluşturmaya,bu söylem üzerinden Suriye ile Türkiye arasındakibu anlaşmayı canlandırmaya ve uluslararasıhukuk açısından işledikleri insanlığa karşı suçlarave katliamlara bu maddeyi gerekçe gösteriyor. Enson Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD başkanıDonald Trump ile gerçekleştirdikleri toplantıdabenzer bir video izletmesi de bu hamlelerin birdevamı olarak okunabilir.

Adana-Soçi Mutabakatı ve yüzyıllık inkar belgeleri

◗ Kürt Halk Önderi Ab-dullah Öcalan’ın Suri-ye’den çıkarılmasıamacıyla imzalananve bugün 21.yılındagüncellenmek iste-nen Adana Mutaba-katı, Kürt halkınıntopyekûn tasfiyesinihedefliyor.

EYLÜL ARAM▼

Page 15: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

15

Şüphesiz ki, Rusya’nın Adana Mutabakatını hayatageçirmeye yönelik söylemleri ile Soylu’nun ortak birdil ve argüman üzerinden hareket etmesi gözlerdenkaçmazken, Kürt halkı kendisini ve birlikte yaşadığıhalklar için Ortadoğu’da oluşturduğu güven adasıKuzeydoğu Suriye özerk yönetimini korumaya,bunun için mücadele etmeye devam ediyor.

İşgal saldırıları sonrasında mutabakatKuzeydoğu Suriye halkları birlikte yeni bir yaşam

inşa ederken 9 Ekim 2019’da, Uluslararası Komplo-nun 21. yılında Türk devletinin işgal saldırıları baş-ladı. Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi’ni bir bütünolarak hedefleyen bu saldırılarda şüphesiz ki enbüyük sorumlu, Suriye’deki askerlerini çekme kararıalan Trump yönetiminin. Ve Trump yönetiminin Er-doğan’ın saldırıları için kapıyı araladığını söylemekgüç olmaz. ABD iç kamuoyunda “Kürtleri yalnız bı-raktık”, “Kürtleri satttık”, “DAİŞ yeniden canlanacak”diye yorumlar yapılırken, tüm dünyada Kürtler so-kaklara çıktı. Şimdiye kadar hiç olmayan bir ulusalbirlik ruhuyla her yer eylem alanına çevrildi. Türkdevleti Kuzeydoğu Suriye’de başlattığı işgal saldırı-larında kimyasal silah kullanmaktan da geri dur-madı. Gerçekleştirilen katliamlar ve insanlığa karşıişlenen suçlar sonrasında Serêkaniyê ve Girê SpîTürk devleti tarafından işgal edildi. Ve bu işgal saldı-rıları sonrasında 22 Ekim’de Rusya’da Soçi mutaba-katı imzalandı. Soçi mutabakatında üzerindeuzlaşıya varıldığı belirtilen maddeler ise şu şekildeaçıklandı:

1- Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğününve Türkiye’nin milli güvenliğinin korunmasına olanbağlılığını teyit ederler.

2- Terörizmin tüm şekil ve tezahülleriyle müca-dele etme ve Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gün-demleri boşa çıkarma yönündeki kararlılıklarınıvurgularlar.

3- Bu çerçevede Tel Abyad ve Rasulayn’ı içinealan  32 kilometre derinlikteki mevcut Barış PınarıHarekatı alanındaki statüko muhafaza edilecektir.

4- Her iki taraf Adana anlaşmasının önemini teyiteder. Rusya Federasyonu mevcut koşullarda Adanaanlaşmasının uygulanmasını kolaylaştıracaktır.

5- 23 Ekim 2019 öğlen saat 12.00’den itibaren, Rusaskeri polisi ve Suriye sınır muhafızları, Barış PınarıHarekatı alanının dışında kalan Türkiye-Suriye sınırı-nın, Suriye tarafına, YPG unsurları ve silahlarının Tür-kiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometrenindışına çıkarılmasını temin etmek için çıkarılacaktır.Bu işlem 150 saat içinde tamamlanacaktır. Aynı saatitibariyle mevcut Barış Pınarı Harekatının alanı sınır-larının batısı ve doğusunda 10 kilometre derinlikte,Kamışlı hariç, Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacak-tır.

6- Münbiç ve Tel Rıfat’tan bütün YPG unsurları si-lahlarıyla birlikte çıkarılacaktır.  

7- Her iki taraf, terörist unsurlarının sızmalarınınönlenmesinin için gerekli tedbirleri alacaktır.

8- Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dö-nüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışmayapılacaktır.

9- Bu muhtıranın uygulanmasını gözetmek ve ko-ordine etmek amacıyla müşterek bir denetim vedoğrulama mekanizması ihdas edilecektir.

10- Taraflar Astana Mekanizması çerçevesinde Su-riye ihtilafına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması ama-cıyla çalışmalarını sürdürecek ve AnayasaKomitesi’nin faaliyetlerini destekleyecektir.

Mutabakat işgale onay verdiRusya’nın rejim adına masaya oturduğu Soçi’de

varılan mutabakat sonrasında, işgal saldırılarınındurdurulacağı kaydedildi. Sınır hattında 10 km bo-yunca belirlenen bölgelerde Türk-Rus ortak devriye-

sinin haftada 2 gün yapıla-cağı, ancak Rusya’nın hergün devriye yapacağı kay-dedildi. Mutabakat, Türkdevletinin işgal ettiği top-raklardan çıkmasına dairherhangi bir öneri içerme-yerek, işgale verilen bironay mutabakatı oldu.Rusya da, bu mutabakatıKuzeydoğu Suriye ÖzerkYönetimi’ne karşı bekle-diği bir fırsat olarak de-ğerlendirdiğini söylemekabesle iştigal olmaz. Tamda bu ABD ve Rusya’nınSuriye konusunda ortakhareket ediyor oldu-ğunu vurgulamak gere-kebilir. ABD ve Rusya’nınSuriye’de anayasal birçözümün nasıl olmasıgerektiği konusundaortak bir taslakta anlaş-tığı ve bu taslağa görehareket edildiği uzunbir süredir konuşuluyor.Son işgal saldırılarındaABD’nin Türk işgalineverdiği onay, Rusya’nınbu işgal saldırılarını bi-tirmek için Türk devle-tiyle masaya oturması ve varılanmutabakata ABD’nin sessiz desteği ve duyduğumemnuniyet, ortak planlama eşliğinde hareket et-tiklerinin en net göstergesi olmaktadır.

Soçi, yeni yüzyılın inkar belgesiSoçi mutabakatında en dikkat çeken detay ise

şüphesiz Adana mutabakatına vurgu yapılan4.maddesi oldu. 9 Ekim 1998 yılında gerçekleşenuluslararası komplonun 21. yılında başlatılan işgalsaldırıları sonucunda Soçi mutabakatı imzalandı.Adana mutabakatından Soçi mutabakatına kadargeçen 21 yılda hem Kürt Halk Önderi Abdullah Öca-lan’a yönelik uluslararası komplo güncelleniyor,hem de Kürt halkına yönelik saldırılar yeni bir muta-bakatla teyit ediliyor. Bu anlamda Soçi mutabakatıKürt Özgürlük hareketini tasfiye etmek, Kürt halkınısiyasal, kültürel ve sosyal haklardan mahrum bir şe-kilde bir yüzyıl daha egemenlerin boyunduruğu al-tında bırakma amacından başka bir anlamtaşımıyor.

Soçi, rejimin önündeki mayınDAİŞ başta olmak üzere cihadçı çeteleri Suriye’de

besleyen, kendi ülkesinde barındıran Türk devleti-nin, 15 Mart 2011’den bu yana devam eden savaşınbu kadar uzamasının en büyük nedeni olduğunuSuriye rejimi göremez ise yeni bir Suriye’yi de inşaedemeyecektir. Suriye rejiminin elindeki belki de enbüyük şans Türk devletinin taraf olduğu anlaşma vemutabakatları reddederek, Soçi anlaşmasını reddet-mesidir. Ancak şu an ne böyle bir gücü var, ne deRusya ve İran dışında hareket edebilecek askeri vesiyasal kapasitesi mevcut. Mutabakata ilişkin açıkla-malarda bulunan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad,Soçi mutabakatının geçici olduğunu dile getirerek,“Nihai ve stratejik hedeflerle taktik yaklaşımları bir-birinden ayırmalıyız” dedi. Esad, aynı röportajda Su-riye’nin kuzeyindeki yeni gerçekleri görmelerigerektiğini de sözlerine ekledi. Rejim, yüzyıllık Kürtinkarının verdiği kibri bir kenara bırakabilirse, yenibir Suriye’yi barışçıl şekilde ancak Kürt halkıyla itti-fak yaparak inşa edebileceğini anlayacaktır.

◗ Soçi mutabakatı Kürt Öz-

gürlük hareketini tasfiye

etmek, Kürt halkını siya-

sal, kültürel ve sosyal

haklardan mahrum bir

şekilde bir yüzyıl daha

egemenlerin boyundu-

ruğu altında bırakma

amacından başka bir

anlam taşımıyor.

Page 16: K Ü R T L E R...söylenen bu ileri sözlere inanmayacak ... rine Yavuz Selim’in babası II. Bayezid tarafından Os-manlı Sarayı’na davet edilmesinin ardından, bu kez uzun süre

Foto: HUSAMETTI N BAHC E

Mistek baran ji zivistana çavên xwe

bide min da îşev tîbûna umrê

xwe bi meya evîna te

bişkînim Dayê

Jana Seyda